Aylardan Haziran. Baharın sonlarındayız ama yazın ayak sesleri duyuluyor aynı zamanda. Bu ay içinde belki de en önemli gün, Babalar Günü. Hayatımızın gerçek kahramanları babalarımızın gününü kutlarken, aslında onları anlamaya en çok ihtiyaç duyduğumuz günler olmalı.
Evliliklerde çocuk, evliliği zenginleştiren bir unsurdur ancak maalesef hala sorunlu giden evlilikleri kurtarmak üzere bir can simidi gibi görüldüğünü vurgulamak isterim. Oysa çocuk sorunsuz evliliklerde bile evliliği, getirdiği sorumlulukla ciddi bir sorunlar odağı haline getirebilir.
Gündüz kuşağının önemli simgelerinden biri haline gelen evlilik programları bireysel ve toplumsal ruh sağlığı açısından ciddi sorunlar içeriyor. Bilindiği üzere bu programlar bireylerin tanışması, duygusal ilişki kurması ve devamında da evliliklerin gerçekleştirilmesi amacını taşıyor.
Bununla birlikte birtakım aktiviteler de eklenerek eğlence ve gündüz programları konseptiyle kurgulanıyor. Bu programların önemli derecede rayting almalarının yanı sıra ekranlara her geçen gün bir yenisi daha ekleniyor ve izleyici tarafından da ilgiyle takip ediliyor.
Çocukların fotoğraflarının herkese açık olarak paylaşılması aynı zamanda kötü niyetli kişilerin kullanımına açılması anlamına da geliyor. Zaman zaman bu konuda yaşanan olumsuz olaylara ve mağdur olanların yaşadıklarına tanık oluyoruz.
Dünyada ve ülkemizde boşanan çiftlerin sayısı gün geçtikçe artıyor. Boşanma sebebi ‘şiddetli geçimsizlik’ olarak ifade edilse de; internet ve sosyal medyanın getirdiği kişisel sorunlar, aile içi şiddet, ekonomik yetersizlik, cinsel sorunlar, güvensizlik, tahammülsüzlük, romantizmin azalması gibi modern hayata ait etkileri de görebiliyoruz.
Kadın; anne olarak çocuğunun hayatını, eş olarak kocasının hayatını, evlat ve kardeş olarak ailesinin hayatını, çalışan olarak iş hayatını organize ederken, kendi hayatından kısar, bedel öder, isteklerini erteler.
Kısacası hayatı hep öteler, birçok şey yarına kalır. Belki de bu yüzdendir annelerin çocuklarının hayatında kendini var etme çabaları. Kendi olamadığı, gerçekleştiremediği hayalleri çocuğunun gerçekleştirmesi beklentileri…
Dünya Emzirme Haftası, anne sütünün ve emzirmenin önemini ve bu konudaki farkındalığı artırmak için 1-7 Ekim tarihleri arasında birçok ülkede kutlanır. Anne sütünün ve emzirmenin korunması, desteklenmesi, yaygınlaştırılması için programlar ve halk eğitimleri yapılır.
Doğanın ve yaratıcının kadınlara en muhteşem hediyesi bir can dünyaya getirme yeteneğini vermiş olmasıdır. Kadınların güdü olarak mı yoksa sonradan öğrenerek mi anne olmayı benimsedikleri hala tartışıladursun, kadınlar anne olduktan sonra gerçekten değişiyorlar. Bir kadın için ‘çocuktan önce’ ve ‘çocuktan sonra’ olarak tanımlayabileceğimiz süreçler arasında inanılmaz keskin ayrımlar var.
Öncelikle büyük kitleleri etkileyen travmatik olaylarda psikolojik sağlığımızı korumak için sakin ve sağduyulu kalabilmek çok önemli.
Duyduğumuz, gördüğümüz her şeye inanmamak, kimseyi yargılamamak, öfkemizi kontrol etmek, durumu her yönüyle değerlendirmek, kendimize ve çevremize zaman tanımak gerekli.
Günümüzde hayat şartlarının getirisiyle, çalışan anneler yoğunlukta. Bazı aileler küçük yaşta kreş/anaokulu eğitimine başlayarak, bazı aileler eve bir yardımcı alarak, bazıları da aile büyüklerini devreye sokarak çocuklarının sağlıklı büyümesi ve gelişmesi için çaba harcıyor. Bu yazımda son zamanlarda sıkça karşılaştığımız, anneanne ya da babaannesinin eviyle kendi evi arasında uyum problemi yaşayan çocuklardan ve bu konuda ailelerin izlemesi gereken yollardan bahsetmek istiyorum.
Aile içinde ortaya çıkan iletişim sorunlarının belki de en önemlisi sağlıklı oluşturulamamış anne baba ve çocuk ilişkisidir. Böyle ailelerde kurallar net değildir hatta duruma ve keyfiyete göre değişir.
Evlilikler, iki farklı insanın bir ömrü iyi ve kötü anlarda birlikte olmak ve birbirine destek olmak amacıyla paylaştıkları bir hayat yoludur. Bir yuva kurulurken amaç uzun yıllar boyunca omuz omuza, sırt sırta vererek zorlukları aşmak, sıkıntıların birlikte üstesinden gelmektir.
Mutlu evlilik kimine göre bir hayal, kimine göre gerçek. Ancak bütün evliliklerin mutlu olmak üzere başladığı da bir gerçek.
Sevgiyle, aşkla evlenen kadınlar ve erkekler bir süre sonra mutsuz insanlar haline gelebiliyorlar.
Pek çok insan için bağımlılık halini alan sosyal medya ve sosyal ağlar, psikolojinin de ilgi alanına girdi. “Sosyal ağ” tarzındaki ortamlarda neleri paylaştığımız; kişilerin sosyal ağlarda kişisel bilgi ve fotoğraflarını paylaşmalarının psikolojik temelleri
Sevgiyle ve bir ömür sürmesi hayaliyle evlenen birçok çiftin bir süre sonra sıradan hale gelen hayatlarından yakındıklarını görüyoruz. Mutlu bir ömür hayaliyle evlenip, sonradan tekdüze hayatlara dönen beraberliklerde bir şeylerin yanlış gittiğini düşünmekte fayda var.
Ülke ekonomilerindeki çalkantılar evlilikte de sarsıntılara yol açabilir. Öncelikle aile içi dinamikleri, huzuru ve güven duygusunu sarsar. Kişilerin normal yaşam düzenini ciddi anlamda bozar.
Özellikle ilk kez çocuk sahibi olacak baba adayları için durum gerçekten çok heyecan verici ve ürkütücü olabilir. O nedenle daha önce baba olmuş eş dosttan, arkadaşlardan, akrabalardan baba adayına destek olmaları adına yardım isteyin, destek alın.
Gönül rahatlığıyla arkanızı döneceğiniz yegâne insan, hayatınızın tam orta yerine yerleştirdiğiniz eşiniz olmalıdır. Bir ömür sürdürmek üzere yola çıktığınız insanı olumsuz sözlerle inciterek, olur olmaz güvensizliklerle ve kıskançlıklarla bunaltarak ya da olmasını istediğiniz bir insana dönüştürmeye çalışarak nasıl mutlu olabilirsiniz?
Araştırmalar gösteriyor ki, Koku diğer duyulardan daha önce anne karnında oluşan ve hiç kapanmayan, durmayan bir duyu türü.
Üstelik birçoğumuz farkında bile değiliz ama koku günlük duygularımızın %75’ini etkiliyor.
Evlilikte en önemli şeyin sevgi olduğunu unutmayın. Kayıtsız şartsız sevmenin ve bu sevgiyi göstermenin en güzel, en doğal yolu bunu dil ile ifade etmektir.