Pek çok insan için bağımlılık halini alan sosyal medya ve sosyal ağlar, psikolojinin de ilgi alanına girdi. “Sosyal ağ” tarzındaki ortamlarda neleri paylaştığımız; kişilerin sosyal ağlarda kişisel bilgi ve fotoğraflarını paylaşmalarının psikolojik temelleri; sosyal medya/ağların hayatımızda ne gibi değişiklilere yol açtığı ve bu ortamların kullanıcıların hangi ihtiyaçlarını karşıladığı hep merak edilir.
Sosyal ağlar son 5-10 yılımıza damgasını vuran paylaşım platformları olarak dikkat çekiyor. Bu konuda birçok araştırmacı ve bilim adamı ciddi çalışmalar yapıyor ve önemli bir oranda bilgi biriktirdiklerini ve bu bilgilerin de artık istastiki olarak değerlendirildiğini söyleyebiliriz. Son yapılan araştırmalara göre haftada en az 24 saatini sosyal ağlarda geçirenler ‘bağımlı’ olarak kabul ediliyorlar.
Bilgisayar başında saatlerce oturarak, hatta artık gelişmiş telefonlar vasıtasıyla internete bağlanarak sosyal ağlarda bilgi paylaşmak ‘sosyalleşme’ olarak tanımlanıyor. Bu tip sosyalleşmenin bir diğer adı ‘sosyal bildirim bağımlılığı’ olarak gösteriliyor.
Görünüşte bilgi paylaşımı ve sosyalleşme olarak tanımlanan bu eylemlerle kişiler aslında bir anlamda ‘asosyal’ bir duruma düşüyorlar. Sosyal ağlarda kısa yoldan ulaşılan bilgi, kişiler tarafından yine bir iki tuşa basarak kısa yoldan başka kişilerle paylaşılmış oluyor.
Bu şekilde sanal ortamlardaki bilgi paylaşımlarına daha çok zaman ayırmak isteyen kişiler gerçek sosyal ortamlardan ve kişilerden uzaklaşabiliyorlar. Son derece hızlı ve yoğun olarak paylaşılan hemen hemen her tür bilgi beynin sosyalleşmeye ayırdığı zamandan ve doyumdan çalıyor. Gerçek anlamdaki kişilerle yakın ilişkilerden uzaklaşmaya yol açabiliyor.
Örneğin gün içinde kendi aile bireyleriyle bile kısıtlı sürelerde, sınırlı ifadelerle konuşmalar yapılırken, sosyal ağlar vasıtasıyla yüzlerce hatta binlerce kişiye aynı anda ulaşıyor olmanın ve onlardan gelecek bilgilerin hazzına odaklanılıyor.
Sosyal paylaşım ağlarında her yaştan, her meslekten ve her kişilikten insan bulunuyor. Birçok insan aslında bir tür aidiyet duygusunun arayışı içinde bu sitelerde yer alıyor. Bazı insanlara son derece sapkın gelebilecek eğilimler dahi önemli sayıda insan tarafından kabul görüyor, kanıksanıyor, yandaş bulabiliyor.
Sosyal ağlarda bilgi paylaşımı bir süre sonra ‘kişisel imaj kazanımı’ olarak yön değiştiriyor. Kişiler olmak istedikleri ruh haline ya da karakter özelliklerine uygun paylaşımlarda bulunmaya başlıyorlar.
Biliyoruz ki sosyal paylaşım ağlarının kendine has modası ya da akışı var.
Bu akış içinde en beğenilen kişi ya da en moda olan neyse bütün ilgi oraya yöneliyor. Takip edenler için de bu ilgi merkezi taklit edilmesi ya da birebir model alınması gereken bir kaynak olarak görülüyor. Normal hayatında asla bu ilgiyi veya itibarı hak etmeyen kişilerin gereksiz imaj kazandıklarını görmek onu izleyen kişiler açısından son derece yanlış yönelimler doğurabiliyor.
Sosyal ağlarda bazen kontrol elden kaçırıp, son derece özel bilgiler de paylaşılıyor; örneğin kişinin ailesine, aile bireylerine ait fotoğraflar, yaşadıkları mekânlar, gidilen yerler, iş bilgileri gibi oldukça önemli ve özel bilgilerin paylaşılıyor olması aslında ciddi tehlikeler de içeriyor. Zira bu bilgiler silinse de kaybolmuyor, büyük bir veri bankasında depolanıyor. Yakın gelecekte nasıl karşımıza çıkacağını bu günden bilemiyoruz.
Tüm bunların dışında özellikle aileleri tehdit eden tarafı, ilişkileri bozmasıdır.
Eşlerin birlikte zaman geçirmekten çok, bilgisayar başında ve bu tür paylaşım sitelerinde dolaşmaları, kendilerine yeni arkadaşlıklar edinmeleri var olan ilişkinin yıpranmasına ve bazen başka arayışlara yönelmelerine neden olabiliyor.
Hatta bu yönde aldatma vakaları nedeniyle biten birçok evliliğin olduğunu, son derece olumsuz olaylarla basına yansıyan haberlerden de görmek mümkün.
Ayrıca zarar vermek amacıyla birilerine ulaşmak isteyen insanlar da sosyal paylaşım ağlarını kullanıyorlar. Kan davası güden, ya da kendisine zarar verdiğini iddia ettiği insanı arayanlar öncelikle bu tip sitelerden ulaşabiliyorlar.
Kişilerin ne zaman nerede, ne yaptıklarına dair bilgileri ya o insanın ya da arkadaşlarının profilinden görüp öğrenebiliyorlar.
Sosyal paylaşım siteleriyle çocukların doğru zamanda tanışması önemlidir. Sosyal ağlarda aktif olmak çocuklarda bazı özelliklerin gelişmesine ve zayıflamasına yol açabilir. Bu konuda bilinmesi gerekenlerden biri ise, çocukların ilkokula başlama yaşı gelmeden internetle tanışmamasıdır.
Ancak son zamanlarda henüz okula başlamamış, okuma yazmayı öğrenmemiş çocukların internette gezindiklerini ve sanal oyunlara yöneldiklerini görüyoruz. Okul çağından önce internetle ve bilgisayarla iç içe olan çocuklar internetin eğitici yönünü değil, eğlence ve oyun kısmını tanıyacaktır.
Oysa bir çocuğun ilkokul yaşı gelene kadar dürtü kontrol gelişimini tamamlamış olması gerekir. İsteklerini ertelemeyi, beklemeyi, başkalarının da olduğu bilincine uygun hareket etmeyi öğrenmesi gerekir ki bu da yaklaşık 7 yaşına kadar devam eden bir süreç. Bu düzeye gelmemiş bir çocuk için internet inanılmaz büyük tehlikeler yaratır. Son derece masumane meraklarla uygun olmayan sitelere girip, uygunsuz eylemlerle muhatap olabilirler.
Çocuğa yönelik suç şebekelerinin ağlarına düşürdükleri çocukları sosyal paylaşım siteleri ve internet üzerinden bulduklarını biliyoruz. Öncelikle bu durum çocukları ciddi tehlikelere açık hale getiriyor. Sosyal ağlarla çok erken tanışan çocuklar, sadece bir ekran ve bir klavye aracılığıyla dünyanın pek çok yerinden yaşları kendisinden çok büyük insanlarla iletişim kurabiliyor ve hatta çocuklar karşılarındaki kişinin bir yetişkin olduğunu bilmiyorlar. Buna ek olarak çocuklar yine olanca saflıklarıyla aileleriyle ilgili önemli bilgileri de paylaşarak büyük tehlikelere yol açıyorlar.
Sosyal ağlarla erken yaşta tanışan çocuklar hem psikolojik hem de fiziksel anlamda bazı gelişim gerilikleri gösterebiliyorlar. Öncelikle koşup oynayacağı, enerjisini harcaması gereken zamanları bilgisayar başında geçirmek, hareketsiz kalmak var olan enerjilerini harcayamadıkları için ya aşırı bir hareketliliğe yol açıyor ya da çocuklar daha az hareket eden, sessiz, içe kapalı ve durgun çocuklar oluyorlar.
Özellikle çocuk ve gençler olmak üzere herkesin sosyal medyayı paylaşırken dikkat etmesi gereken bazı noktalar var. Peki nelerdir dersek;
Çocukların erken yaşlarda internetle ve bilgisayarla tanışması engellenmelidir. Bu konuda en önemli faktör anne baba tutumlarıdır.
Anne babalar çocuklarıyla geçirdikleri süreye ve bu sürede neler yapacaklarına baştan çok doğru karar vermeliler. Örneğin tüm ailenin birlikte olduğu akşam saatlerinde çocuklarla mümkün olduğunca birlikte zaman geçirmek, onları dinlemek önemlidir. Birlikte yapılacak eğlenceli aktiviteler, oyunlar hem çocukları çok mutlu edecek, hem de bir aile olarak çocukları psikolojik olarak gözlemleme fırsatı verecektir.
Kimlerle görüşüyor, arkadaşı kimler, okul ve öğretmen ilişkileri nasıl, okul başarısı nasıl, hedefleri, planları nedir, ilgisi ve eğilimi ne yönde gibi sorularımızın karşılığını çocuklarla birlikte olabildiğince çok zaman geçirerek öğrenmek mümkün.
Çocukların ve gençlerin çok hızlı büyüdüklerini, onların sürekli olarak değişen ve gelişen varlıklar olduğunu unutmamak gerekiyor. Bu hızlı değişim ve gelişim içinde çocuklarımızı yeterince tanıma fırsatı bulduğumuzu söyleyemeyiz. O nedenle bilgisayar başında daha az geçirilen zamanlar, birlikte daha çok geçirilen zamanlar olarak düşünülmelidir.
Gençler açısından durum biraz daha farklı, onları sosyal ağlardan uzak tutmak neredeyse imkânsız hale gelmiş durumda. Buna rağmen çocuklar internetle ilk tanıştıklarında anne ve babalarıyla kurdukları doğru iletişim sayesinde nasıl bir kullanıcı olacakları konusunda bilinçlendirilirse, olası pek çok tehlikeden uzak, kalabilirler.
Tanımadıkları insanlarla iletişime geçmemeleri konusunda bilgilendirilmeleri önemlidir. Kaldı ki günümüzde tanıdığımızı sandığımız kişiler bile risk olabilirken, bazıları da sahte profiller olabiliyor. Sonuç olarak internet ve sosyal ağlar vasıtasıyla tanıdığımız her insan yanlış insan olabilir, her bilgi yanlış bilgi olabilir. Bu durumu gençlere ve çocuklara çok iyi anlatmak zorundayız. Dolayısıyla burada en önemli görev anne babalara düşüyor.
Genel olarak sosyal paylaşım sitelerinin olumsuz özellikleri ve sonuçlarına ilişkin açıklamalar yapılıyor. Bununla birlikte sosyal paylaşım sitelerinin bazı olumlu etkilerinden de söz etmek mümkün.
Sosyal paylaşım ağlarının zararları olduğu gibi yararları da olduğu bir gerçek. Buradaki en önemli nokta ne amaçla ve nasıl kullanıldığıdır.
Üniversite öğrencileri üzerinde yapılan bir araştırma gençler üzerindeki olumlu etkilerini açıklaması bakımından önemli ipuçları sunuyor. Araştırma sonuçlarına göre sosyal ağlarda yer alan gençler, bu yolla kendilerini daha kolay ifade edebildiklerini, olaylara bakış açılarının değiştiğini ve zenginleştiğini, kişilik gelişimlerini desteklediğini, özgüvenlerinin ve iletişim becerilerinin arttığını, streslerinin azaldığını, sosyal ilişkilerinin geliştiğini, istedikleri bilgiye çok hızlı ve kısa yoldan ulaşabildiklerini ifade etmişler.
Bunların dışında son gelişmelerin neredeyse saniyeler içinde paylaşıldığını ve aynı anda iletişim içinde olunan pek çok insana ulaşıldığını unutmamak gerekiyor.
Bu yönüyle sosyal paylaşım ağlarının haber sitelerinin bile önüne geçtiğini söylemek mümkün. Herhangi bir olay olduğunda haber merkezleri durumdan haberdar olana kadar bölgede bulunan kişiler aracılığıyla bilgi paylaşılabiliyor ve ihtiyaç duyulan yardım o bölgeye ya da kişiye hızla ulaştırılabiliyor.
Bir başka olumlu yanı ise, bir ürünü ya da servisi kullanan kişinin ürünle ilgili edindiği bilgiyi ve izlenimi paylaşması sosyal ağları şirketler için de önemli bir tanıtım ve pazarlama merkezi haline getirmiş durumda.
Tüketiciler her türlü şikâyetlerini, ürünün kullanım detaylarını paylaşarak birbirlerine önemli bir bilgi akışı sağlamaktalar. Pek çok firmanın kendi ürünleriyle ilgili şikâyetleri sosyal ağlarda paylaşıldığında daha hızlı çözüme kavuşturduklarını ve bu konuda son derece titiz davrandıklarını görüyoruz.
Buradaki etken de yine aynı; saniyeler içinde milyonlarca insana ulaşabilecek olumsuz bilginin firmanın ve ürünün imajını bozacak olması. Dolayısıyla ürün ve hizmet satışı açısından müşteri duyarlılığının belirlenerek, bu yönde ürün geliştirme imkânı vermesi, aynı zamanda şirketlerin kendi müşterilerini bir araya getirebildiği üye, ürün grubu ya da hayran sayfaları oluşturabilmeleri de önemli bir özellik olarak görülebilir.
Toplum tarafından sevilen, hayran olunan sanatçı, sporcu, oyuncu kişilere ulaşma, yazışma imkânı sunan sosyal paylaşım ağları sayesinde hem bu kişiler hem de bu kişilere hayran olan bireyler arasında bir köprü görevi gördüğü söylenebilir.
Tüm bunların dışında adli makamlar ya da güvenlik yetkilileri sosyal ağlar vasıtasıyla yıllardır bulunamayan, aranan insanlara ulaşarak yetkili makamlara teslim edebiliyorlar.
Sosyal paylaşım sitelerinin kişilerdeki psikolojik etkileri üzerine çok sayıda araştırma yapılmış durumda. Bazı araştırmalar şöyle:
California Üniversitesi’nden Larry Rosen’in araştırmasına göre sosyal ağlarda çok fazla vakit geçiren çocuklar, iletişim zorluğu yaşıyorlar. Genel özelliklerine bakıldığında bu çocukların aşırı derecede bencil, sabırsız, hırçın ve kibirli oldukları görülmüş.2008 yılında Georgia Üniversitesi tarafından yapılan araştırmaya göre yine sosyal ağlarda profillerini sık sık güncelleyenlerin narsistik eğilimde oldukları saptanmış. Bu eğilimin de uzun süreli sağlıksız ilişki yeteneksizliğine yol açtığı görülmüş durumda.
Cornell Üniversitesi’nden uzmanlar ise, sosyal ağ kullanıcılarının, bütün arkadaşlarının kendileriyle aynı düşüncede olduğunu varsayma eğiliminde olduğunu tespit etmiştir.
Buna karşın, İngiliz Bilgisayar Topluluğu(BCS), sosyal ağlarda çok fazla zaman geçirmenin insanları soyutlayarak gerçek hayattan kopardığı görüşüne karşı çıkmaktadır.
BCS’nin araştırmasında sosyal ağların kullanımının hayattan zevk alma yolunda istatistiki olarak kayda değer bir pozitif etki yaptığı görülmüştür. Araştırmaya göre özellikle kadınlar, düşük gelirliler ve düşük eğitim seviyesindekiler de bu pozitif etki daha yüksek çıkmıştır.
Amerika’daki Utah Valley Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyeleri Hui-Tzu Grace -Chou ve Nicholas Edge, yaptıkları araştırmada sosyal ağlar üzerinden paylaşılan bilgilerin insanları mutsuz edebileceğini belirtmişlerdir. Bunun gerekçesi olarak da bağlantıda olunan arkadaşların eklediği fotoğraflar/videolar olduğu söylenmiştir.
Sosyal ağ üzerinde sadece mutlu, keyifli ve eğlenceli fotoğraflar gören kişi karşısındaki insanın kendisinden çok daha mutlu olduğu yanılgısına düşmekte ve kendisinin onlardan daha az mutlu olduğuna inanmaktadır.
Araştırmanın bulgularından biri de, sosyal ağlarda geçirilen zamanla arkadaşların daha mutlu olduğuna inanma durumu arasında doğru bir orantı olduğu yönündedir. Bir diğer bulgu ise arkadaşlarıyla sanal ortamlarda sosyalleşmek yerine gerçek hayatta sosyalleşmeyi seçenlerin diğerlerine göre daha mutlu hissettiği yönündedir.
Profesör Baroness Greenfield’in araştırmasına göre sosyal paylaşım siteleri gençleri ‘kimlik krizi’ne sokuyor. Bu paylaşım ağlarında fotoğraflarını paylaşan ya da bir görüşünü yazan kullanıcıların “Bakın ben buradayım” diyerek devamlı insanların dikkatini çekmek istedikleri belirlendi.
Bunlar yapılan araştırmaların sonuçları. Bir de yaşanan olayların sonuçları var:
Sakarya’da, eşinin lise arkadaşları ile sosyal paylaşım sitesinde grup oluşturması sonrasında kıskançlık krizine giren koca, 16 yıllık eşini uyurken yatağında demir profille döverek öldürdü.
İşten ayrıldığı için sinirli bir şekilde eve gelen S. Y., eşinin sosyal paylaşım sitesinde hesap açtığını öğrendi. İki çocuk annesi eşiyle bu yüzden tartıştığı söylenen kızgın koca evde bulundurduğu ruhsatsız silahla eşi B. Y.i ateş ederek öldürdü.
Bu arada, dünya çapında birçok insan kaynakları departmanının iş arayan gençler arasında sosyal ağlarda hesabı olmayanlara şüpheyle baktığı, kötü niyetli insanların İnternet ortamında iz bırakmamak adına sosyal paylaşım sitelerinden uzak durma eğiliminde olduğu ve sosyal ağ kullanmanın kişinin sağlıklı sosyal iletişim kurabildiğinin işareti olduğu ileri sürülüyor.
Günümüzde hem sosyal ağlara üye olanların, hem de olmayanların şüpheyle karşılandığı zamanları yaşıyoruz. Her iki taraf da kendine göre haklı gerekçelere sahip. Burada belirleyici olan, kişinin özellikleri ve ne amaçla bu ağlarda yer aldığıdır. Gerçekten de kötü niyetli kişiler eğer bu anlamda iz bırakmamak istiyorlarsa sosyal ağlarda yer almıyorlar. Birçok şirketin kendilerine başvuran kişilerin isimlerini arama motorlarına yazarak bilgi edinmeye çalıştığı günümüzde en önemli veriyi sosyal ağlar sağlıyor.
İnsan psikolojisinin temelinde yer alan duygunun kabul ve onay görme, beğenilme ihtiyacı olduğunu dikkate aldığımızda hiçbir platformda kendisine ait bilgiye ulaşamadığımız bir insandan söz ediyorsak ihtiyatlı yaklaşmakta fayda var.
Ancak olayın bir başka boyutunda ise kendisine ait bilgileri başkalarıyla paylaşmak istemediği için, ya da burada geçirilen zamanı boşa geçmiş zaman olarak düşündüğü için sosyal paylaşım ağlarında yer almayan insanlar olduğunu da göz önünde bulundurmak gerekiyor.
Her iki halde de emin olmadan kişiler hakkında doğrudan olumsuz ya da olumlu yargıya varmak sağlıklı olmaz. Sosyal ağlar olmadan da başka yollardan gerekli bilgilere ulaşılabilir. Çünkü sosyal paylaşım sitelerinde yer alan profillerin de her zaman doğru ve sağlıklı bilgiler içerdiğinden emin olamayız.
[2015-10-09]
Son yıllarda hayatımıza giren sosyal paylaşım ağlarıyla beraber,bazı farklılıkları da yaşamaya başladık. İnternet sayesinde dünyanın öbür ucundaki insanları, kültürleri tanımaya yeni ...
Doğanın ve yaratıcının kadınlara en muhteşem hediyesi bir can dünyaya getirme yeteneğini vermiş olmasıdır. Kadınların güdü olarak mı yoksa sonradan öğrenerek ...
Bu konu çok konuşulmuyor gibi sanılsa da pek çok kadın bu konuda hem endişelidir hem de merak içindedir.
Düşükler,hamileliğin genellikle 20 haftadan önce kendiliğinden sona ermesi olarak tanımlanır ve hamilelerin % 10 ile % 25’inde düşük görülür.Aslında düşükleri ...