ANA SAYFA » MAKALELER » AİLE & EVLİLİK » TELEVİZYON EKRANLARINDA EVCİLİK OYUNLARI
Gündüz kuşağının önemli simgelerinden biri haline gelen evlilik programları bireysel ve toplumsal ruh sağlığı açısından ciddi sorunlar içeriyor. Bilindiği üzere bu programlar bireylerin tanışması, duygusal ilişki kurması ve devamında da evliliklerin gerçekleştirilmesi amacını taşıyor. Bununla birlikte birtakım aktiviteler de eklenerek eğlence ve gündüz programları konseptiyle kurgulanıyor. Bu programların önemli derecede rayting almalarının yanı sıra ekranlara her geçen gün bir yenisi daha ekleniyor ve izleyici tarafından da ilgiyle takip ediliyor.
Bu konuyla ilgili olarak Erzurum Atatürk Üniversitesi’nde yapılan bir araştırma sonucunda ulaşılan verilere göre; ankete katılan 381 kişinin %23.9’unun evlilik programlarını sürekli olarak izlediği, %32.5’inin bazen izlediği, %43.6’sının ise hiç izlemediği belirlendi. Bu programın evlilik kararına yararlı olmadığını düşünenler %81, yararlı olduğunu düşünenler ise %12’lik bir dilimi oluşturdu. Son olarak; ankete katılanların %71.6’sının bu programların yayınlanmasından memnun olmadıkları ortaya çıktı. Tüm bu sonuçları dikkate aldığımızda; bu programların yararlı olup olmadığını, izleyicileri nasıl bir kitlenin oluşturduğunu, izlenme veya izlenmeme sebeplerini, bunlara bağlı olarak da toplumsal psikolojiye yansımalarını iyi analiz edebilmek gerekiyor.
Kişilerin bu programları yararlı bulmadığı belirlense de, bu programları izleyen büyük bir kitle mevcut. Bunun sebeplerine baktığımızda ise, halkın başkalarının özel hayatlarına olan ilgisi ve merakı başta geliyor. Nitekim bu programlarda kişiler sohbetlerini, tartışmalarını, arkadaşlıklarını, aşklarını tüm ayrıntılarıyla topluma açıyorlar. İzleyici ise kendinde bu ilişkilere dair yorum yapma, onay verme, yargılama, beğenme, yakıştırma yetkisini buluyor. Yani farkında olmadan kendini programdaki kişilerin özel hayatına kaptırıyor ve bu durumu ilgiyle, merakla takip ederek keyif almaya başlıyor. Bununla birlikte programlarda yer verilen müzik ve dans içerikli eğlenceler, farklı ve dikkat çeken davranışlarda bulunan kişiler getirilerek izleyicinin programa kitlenmesi sağlanmış oluyor.
İzleyici kitlesine baktığımızda, programın yayın saatini de göz önünde bulundurursak çalışmayan kişilerin ve kadınların yoğunlukta olduğunu söyleyebiliriz. Kendisinin veya yakın çevresinin gündeminde evlilik konusu olan, çocuklarını evlendirmek isteyen, evliliğinden memnun olan veya olmayan kişiler başta olmak üzere herkes bu programlardan kendine bir şeyler çıkarabilir. Ama genel olarak kadınların, iş sahibi olmayanların, boş vakitlerini doldurmak ve oyalanmak isteyenlerin bu programları izleme potansiyeli daha fazla.
Programları izleyenler kadar, programa katılanların da bulundukları durumu ve amaçları ortaya koymak gerekli. Bu programların içyüzünü ortaya çıkaran pek çok haber yapıldı. Yani evlilik programlarının tamamen veya bir kısmının kurgu olduğuna inanan bir kitle de mevcut. Programa katılanların bazıları oyuncu olsa ve bunu para için yapsa bile, bazılarının gerçekten bir amaç için orada bulunduğunu da göz ardı edemeyiz. Bu kişilerin iyi bir eş adayı bulmak, karşı cinsle yakınlık kurmak, özgüvenini yükseltmek, daha iyi imkanlara sahip olmak ve fırsatları yakalayabilmek için programa katıldıklarını söylemek mümkün. Başta bu amaçların normal olabileceği düşünülse de, programın işleyişine baktığımızda bunun bambaşka boyutlara doğru ilerlediğini görmek de şaşırtıcı değil. Bu konuyla ilgili olarak, programda yapılan bazı yanlışlara ve psikolojik boyutlarına değinmek istiyorum:
* Adayların tüm vakitlerini programa harcamaları, televizyon önünde olmaları, söyledikleri ve yaptıklarıyla tanınmaları, aslında burada dikkat çekme ve ünlü olma gibi bazı amaçlara da sürüklendiklerini gözler önünde seriyor. Bu da, kişilerin evlilik vaadiyle pek çok kişiyle yanlış ilişkiler kurmasına ve bunu topluma yansıtmasına sebep oluyor.
* Programa katılanların kriterlerine baktığımızda daha çok dış görünüşün ve maddi imkanların ön planda olduğunu görüyoruz. Kısacası ‘şekilcilik’ ilkesiyle başlayan ilişkiler sağlıklı değildir ve sağlam bir temele oturtulmadan devam ettiği sürece kişilerde önyargı oluşturarak saygı unsurunun ortadan kalkmasına sebep olur.
* Adayların birbirlerinin ilişkilerine veya seyircilerin adayların ilişkilerine yön vermesi de bir başka yanlıştır. Kişi kararlarını kendisi vermeli, özel hayatını tanıdığı veya tanımadığı kimselerin kararına bırakmamalıdır.
* Bir adayın bir gün içerisinde birden fazla kişiyle görüşmesi, onları değerlendirerek bazılarını elemesi de, karşı tarafın özgüvenini zedeleyebilecek bir davranıştır. Aynı şekilde aylar boyunca programda kalan ve evlenemeden ayrılan bir kişiye, çevresinin olumsuz bakış açısı ve tavırları da o kişinin psikolojik sağlığını olumsuz etkiler.
* Bazı adayların olağandışı davranışlar sergilemesi, ruhsal bozukluk yaşadığı halde programa dahil edilmesi de olumsuz örnek sağlayabilecek bir diğer unsur olarak karşımıza çıkıyor.
* Kamera önü ve arkasında kişilerin birbirleriyle olan ilişkileri, birbirleri hakkındaki düşünceleri değiştiği için, samimiyet ve güven ortadan kalkar. Bu şartlar altında da sağlıklı bir duygusal ilişki kurmak mümkün değildir.
Bu şekilde daha birçok yanlış sıralayabiliriz. Sağlıklı iletişim kurma, karşı cinsle tanışma, kendini doğru ifade etme, gibi unsurlar ilişkilerin temelini oluşturur. Evliliğin kutsallığını kabul eden kültürümüzde, bu tip olayların yaşanması ve keyifle izlenmesi de oldukça ironiktir. Eşlerin, evlilikte 5 temel unsur olarak kabul ettiğimiz ‘sevgi, saygı, samimiyet, sadakat ve sorumluluk’ ilkelerini dikkate almadan sağlıklı evlilikler sürdürmesi ne yazık ki çok zordur. Bu tip yanlış evlilikleri önlemek, sağlıklı iletişim kurabilmek için toplumu bilinçlendirmek çok önemli. Bu yüzden bu programların kapatılması, kapatılmadığı takdirde doğru işlenmesi, evliliklerin eğlence aracı olarak görülmemesi ve kullanılmaması gerekli. Programlarda doğru ve yetkin uzmanların bulunması, uzmanlara seyircilerden daha fazla söz hakkı verilmesi gerekli. Adayları seçtikten sonra; doğru iletişim kurabilme, kendini tanıma, kendini ifade edebilme, karşı cinsle uyumunu analiz edebilme, mutlu evliliğin kuralları, gibi konularda adaylara eğitim verilmelidir. Aynı zamanda, tanışıp anlaşamayan adayların neden anlaşamadıkları veya neden evlilikten vazgeçtikleri konusunda değerlendirmeler yapılarak topluma ayna tutulmalıdır. Aksi takdirde, her geçen gün evlilik kurumuna verilen değerin düşmesi, gençlerin evliliğe olan bakış açısının değişmesi, bireyselleşmenin artması, yalnızlığın daha çok tercih edilmesi de bu programların topluma olan etkisiyle bağlantılı olarak devam edecektir.
Eğitimsizliğin ve bilinçsizliğin ortaya konulduğu her araç, toplumumuzu biraz daha geriye götürerek çocuklarımızın aydınlık bir geleceğe sahip olmasını engeller. Çünkü sağlıklı bir evlilik, sağlıklı bir aile demektir ve sağlıklı bir ortamda büyüyen çocuklar toplumu her açıdan yukarıya taşıyan bireylere dönüşür. Bu konuda hem vatandaşlara, hem yöneticilere, hem de hayatımızın tam ortasında olan televizyon ve internet sektöründe yer alan kişilere önemli görevler düşüyor.
[2020-01-16]
Özellikle ilk kez çocuk sahibi olacak baba adayları için durum gerçekten çok heyecan verici ve ürkütücü olabilir. O nedenle daha önce ...
Dünyada ve ülkemizde boşanan çiftlerin sayısı gün geçtikçe artıyor. Boşanma sebebi ‘şiddetli geçimsizlik’ olarak ifade edilse de; internet ve sosyal medyanın ...
Ülke ekonomilerindeki çalkantılar evlilikte de sarsıntılara yol açabilir. Öncelikle aile içi dinamikleri, huzuru ve güven duygusunu sarsar. Kişilerin normal yaşam düzenini ...
Günümüzde hayat şartlarının getirisiyle, çalışan anneler yoğunlukta. Bazı aileler küçük yaşta kreş/anaokulu eğitimine başlayarak, bazı aileler eve bir yardımcı alarak, bazıları ...