Çocuk sahibi olmak ve bir başka canlının sorumluluğunu almak hem kadın hem de erkek açısından çok ciddi bir görevdir.İnsanlar evlendiklerinde mutlu bir yuva hayaliyle yola çıkarlar.İnsan doğası gereği var olduğu andan itibaren üremek ve soyunu sürdürmek amacıyla programlanmıştır.Biyolojik olarak var olan bu programa ayrıca iç güdüler ve toplum tarafından yüklenen kutsal anlamlar eşlik eder.Çocukluktan itibaren insanlar, anneliğin ya da babalığın ne kadar yüce bir duygu olduğu öğretilerek büyütülürler.Toplum tarafından bireyin kendi anne babasına saygı göstermesi beklenirken, kendisi anne ya da baba olduktan sonra da aynı saygıyı hak ettiği düşünülür.Evliliklerin ilk amacı, bir hayat arkadaşıyla ortak bir hayatı paylaşmak gibi görünse de aslında temel etken çocuk sahibi olup soyun devamını sağlamaktır.
Annelik kavramı tüm toplumlarda baskın bir biçimde kabul görmektedir.Ana vatan, ana yasa, ana kural,anaç, ana dil gibi toplumca çok kullanılan deyimlerdeki anne kavramı görüldüğü üzere kucak açan, üreten, taşıyan, yaşatan ve benzeri gibi birçok anlamı da içermektedir.
Buna karşın babalık farklı bir yerdedir.Baba sözcüğü içerdiği anlam bakımından, genellikle mesafeli, otoriter, disipline edici ama aynı zamanda koruyucu, kollayıcı, güven verici bir figürdür.
Genellikle anneliğin iç güdüsel olarak kadının doğasında zaten var olduğu düşünülürken, babalık sonradan kazanılan bir statüdür.Anne, çocuğunu karnında taşıdığı 9 ay boyunca onunla fiziksel, biyolojik ve duygusal bir bağ kurmaktayken babanın böyle bir yakınlık şansı yoktur.Her şey annenin kendi bedeni içinde olup bitmekte ve gebeliğin sonunda baba olacak erkek, bütün bu olan bitene seyirci kalmaktadır.Erkek, sadece gebeliğin başında baba olacağını öğrenir ve sonra gebeliğin ilerleyen aşamalarında bebeğin anne karnındaki tekmeleriyle yetinmek zorunda kalır.Son yıllarda teknolojinin ilerlemesiyle ultrasonografi sayesinde bebeğin görüntülerini de izleme şansına sahiptir.Tüm bu aşamalarda baba hep dışarıdan izleyici konumundadır.O ana kadar kendi genlerini vermekten başka bir rolü olmayan erkekten, gebeliğin bitimiyle beraber minik bebeğe babalık etmesi beklenmektedir ve asıl zorluk da burada başlar.
Bebek daha doğmadan annesini fiziksel bir varlık olarak algılarken baba ona tamamen yabancı ve dışarıda bir varlıktır.Anneyle bebek arasındaki biyolojik ve duygusal bağ, gebelikle beraber başlamıştır ancak erkek bu bağı kendisi kurmak zorundadır.Maalesef baba, bu birlikteliğe çok gecikmeli olarak katılmaktadır.Aslında baba olmak göründüğünden daha da zordur.
İnsanlar evlenirler ve bu evliliğin doğal sonucu olarak en kısa sürede çocuk sahibi olmaları beklenir.Çocuk doğduğu andan itibaren de daha önce toplum içindeki eş ve kadın/erkek olarak üslendikleri rol, bir anda anne baba statüsüne yükselir.Bir canlının sorumluluğunu taşımak, onu yetiştirmek dünyanın en ağır ve en ciddi görevi olmasına karşın ‘bu durumun üstesinden gelebilir miyiz’ sorusu üzerine düşünülmez bile..Oysa can alıcı soru budur:
Bu sorumluluğu almak için yeterli olgunlukta ve bilinçte miyiz?
Günümüzde akla hayale gelmedik her meslek için bir okul ve eğitim varken anne baba olmak, anne babalığa hazırlık gibi yeterlilik kazandırmaya yönelik bir eğitim yoktur.Çocuk doğduğu andan itibaren anne ya da baba olunur.Kız çocuklarının oynadıkları evcilik oyunu, aslında gelecekteki annelik rolüne bir hazırlık alıştırmasıdır. Ancak erkek çocuklarının böyle bir oyunda rol aldıkları pek görülmez.Erkekler, çocuklarını kucaklarına aldıkları ana kadar babalığa yabancıdırlar.Bütün bu zorluklar göz önüne alındığında baba olmak, ayrı bir anlam ifade eder.
Bir erkeğin, baba olmaya hazır olması için öncelikle düzgün giden, uyumlu bir birlikteliğin var olması gerekir. Çünkü çocuk, ciddi bir yük ve sorumluluk getirir.Böyle bir sorumluluğu sadece sağlam temeller üzerine kurulmuş bir birlikteliğin kaldırabileceği bilinmelidir.
Maalesef ülkemizde çocuk, evliliği kurtarmak amacıyla bir can simidi olarak görüldüğünden son yıllarda tek ebeveynli çocukların sayısında bir artış gözlenmektedir.Çünkü çocuk zaten sorunlu olan bir evliliği kurtarmadığı gibi getireceği ağır sorumluluk ve yüklerle daha da çabuk bitmesine sebep olabilir.
Erkeğin psikolojik olarak kendini baba olmaya hazır hissetmesi ve istemesi en temel koşuldur.
Ebeveyn olmak demek, bir ömür boyu karşılıksız vermek demektir.Sevgi vermek, emek vermek, eğitim vermek...
Bunları verebilmek için de yeterli bilgiye ve bilince sahip olmak gerekir.Bir çocuğun büyürken geçtiği gelişim aşamaları, karşılaşılması olası zorluklar ve sorunlar ciddi olarak düşünülmeli ve gerekli hazırlıklar yapılmalıdır.
Çocuk sahibi olmaya karar vermek, bir araba almaya karar vermekle aynı şey değildir.
Araba bir süre sonra bir başka modelle değiştirilebilir ya da satılabilir.Ancak bir kez çocuk sahibi olduktan sonra, sıkıldım demek, vazgeçtim demek mümkün değildir.Çocuk eşlerin yaşamını kalıcı olarak ve köklü bir biçimde değiştirir.
Eşler, çocuk sahibi olmaya hazır olduklarını düşünseler bile hamileliğin aşamaları boyunca bir erkek çok farklı duygu durumları yaşar.Bazen, ikinci plana düştüğü hissine kapılabilir.
Artık eşinden eskisi kadar ilgi görmeyeceği ve doğacak bebeğin kendisinden daha çok sevileceği endişesine düşebilir.Bebeğe karşı nasıl bir tavır geliştireceği konusunda ciddi bocalamalar içine girer.Çevreden gelen tepkiler, baba adayının otomatikman bebeği sevmesi gerektiği yönündedir.
Oysa henüz görmediği, tanımadığı ve bir bağ kuramadığı bu minik varlığı sevip sevemeyeceği konusunda kendi içinde çelişkilere düşer.
Hamileliğin verdiği stres nedeniyle anne,eşinin bu duygularının farkında olmayabilir.Ya da bazen ‘nasılsa geçer’ düşüncesiyle görmezden gelebilir.Bu yanlış bir tavırdır ve tam tersine baba adayına yaşadığı ya da yaşaması muhtemel olan duygusal karmaşanın aslında doğal olduğu, zamanla her şeyin yoluna gireceği ve bebekle aralarında bir bağ oluştukça durumun normale döneceği yolunda mesajlar verilmelidir.Gerçekten sevgi emek ve çaba ister.
Genellikle, bu yoğun karmaşaların ardından baba ile çocuk arasında çok sıcak ilişkiler kurulduğu bilinmektedir.Ancak bazı durumlarda baba, tam tersi bir tepki gösterebilir.
Açıkça ifade etmese bile çocuğa mesafeli ve ilgisiz davranabilir.Bu üçlü birliktelikte kendisini fazlalık olarak görebilir.Eşlerinin hamileliği ve loğusalığı sırasında başka kadınlarla beraber olan erkeklerin bilinç altında da genellikle bu tarz bir düşünce yatar.Daha önce eş olarak iki kişilik bir beraberlikte %50 pay sahibiyken yeni doğan bebeğin kendi yerini aldığını bütün ilginin ve sevginin ona yöneldiğini düşünerek yalnız bırakıldığı ve dışlandığı hissine kapılabilir.
Aslında durum gerçekten de böyle olmaktadır.Anne ve diğer aile bireyleri tüm ilgiyi bebeğe yöneltmektedir ve baba özellikle de ataerkil bir aileden geliyorsa olayın dışında kalmaktadır.
Baba baskın ailelerde yetişen erkek çocukları büyütülürlerken yanlış inançlarla şartlanarak büyümektedirler.Geleneksel aile tipinde erkek eşine yardım etmez,ev işi yapmaz,sofraya bir tabak koymak ağır bir yük gelir.Çocuklarını sevmek için bile onların uyumalarını bekleyen ve sevgilerini belli etmenin baba olarak otoritesini sarsacağını düşünerek bundan kaçınan babaların hikayesini hepimiz biliriz.Erkek, duygularını ifade etmede de zorluklar yaşar,erkek
ağlamaz, ulu orta kadın gibi (!) gülmez,ağırbaşlı olmalıdır türü kalıplar içine sıkışan erkek evlendiğinde ailesinde gördüğü hayat tarzının aynen devam etmesini bekler.Böyle yetiştirilmiş bir erkek aslında eşinin çalışmasına da çok sıcak bakmaz ama günümüz modern çağında yaşam mücadelesinin getirdiği zorluklar nedeniyle bazı yargılarını bir kenara bırakmayı öğrenmek zorunda kalmıştır.
Bu duygu karmaşaları içinde yani hem yetiştiriliş biçiminden kaynaklanan değerler sistemi,hem de yaşanılan çağa ve toplumsal çevreye uyum çabaları arasında sıkışıp kalmış erkek evlendiği zaman evde tek otorite olmak ve tüm ilgiyi üstünde toplamak ister.Eşinin gözünde değer bulan tek varlık olmak erkek için en önemli amaçtır.
Bir de eğer erken ve planlanmamış bir hamilelik söz konusu olursa bu öncelikle bir şok etkisi yapar. Çevresindeki herkesin ‘baba oluyorsun’ diyerek sırtını sıvazladığı bir durumda o bir başka karmaşa yumağına düşer.Kendisinden,kanından,canından bir parça olan yavrusunun sorumluluğunu gerçekten taşıyabilecek güçte midir,buna hazır mıdır ve acaba sevebilecek midir? O çocuğunu sevse bile acaba eşi de onu sevecek midir ve eşi en çok kimi sevecektir?Öncelik kimde olacaktır?Eskisi kadar ilgi görecek midir?
Bu ve bunun gibi pek çok soruyla boğuşan baba adayı kendini tamamen yalnız kalmış,
dışlanmış hissedebilir.
Böyle bir duygu durumuna annelerde çok sık rastlanmaz.Çünkü anne, hamileliğin ilk gününden son gününe kadar oluşumun her aşamasına katılmış ve tek söz sahibi olmuştur.
Anne, bebek üzerinde doğal ve biyolojik otorite konumundadır.Bu açıdan bakınca baba, gerçekten emek harcamak ve kendini göstermek zorunda kalır.Üstelik annenin ve çevrenin ilgisi de çocuk üzerindedir.Aslında baba, yaşadığı bu sıkıntılarda bir ölçüde haklıdır.
Uzunca bir süredir eşler arasındaki cinsel hayatın da geri planda kaldığı düşünülürse bütün bu aşamalar sırasında baba sadece bir figürdür.
Tüm bu duygu karmaşasının altında ifade edilemeyen bir başka beklenti yatar.İyi bir baba olmak.Henüz tanımadığı ve sevip sevemeyeceği konusunda kuşkular yaşadığı bu küçük varlık için toplumun da ondan beklediği bir biçimde iyi bir baba olabilecek midir?
Erkeklerin genel olarak hamilelik ve babalık hakkındaki endişelerini başkalarıyla paylaşmadıklarını bilmek gerekir.Bu durumda babaya yardım elini yine anne ve daha önceden baba olmuş yakınlar uzatmalıdır.
Baba olmakla ilgili bir kitap okumak, benzer kaygıları yaşamış insanların deneyimlerini dinlemek çok yararlı olabilir ya da artık günümüzde yaygınlaşmaya başlayan anne baba destek gruplarına katılmasını sağlamak da iyi bir yöntemdir.
Doğumdan sonra babanın bebeğiyle zaman geçirmesi endişelerini gidermede çok etkili olacaktır.
Anneler, bebeğin her ihtiyacıyla sadece kendilerinin ilgilenmeleri gerektiğini düşünürlerse de işin içine babayı katmak, bebeğin beslenmesini ve banyosunu babaya yaptırmak güzel bir terapi yöntemidir.Aynı şekilde bebeği uyutmak, ona ninni söylemek baba ve çocuk arasında paylaşılan zamanı artırarak bağlılığı güçlendirecektir.
Bu tip kaygılar yaşayan baba adayları, gerçekte hayatlarının çok ciddi bir biçimde değişeceğinin farkındadırlar. Bütün korkuları ve endişeleri de buradan kaynaklanmaktadır.
Bu açıdan bebekle ilgili her tür alış verişe babayı da katmak onun düşüncelerini ve beğenilerini dikkate almak erkeğin içini rahatlatacaktır.
Hamilelik sırasında kadın, yaşadığı fiziksel ve ruhsal değişimler dolayısıyla çevresinden ve özellikle eşinden sonsuz bir anlayış bekler.Erkeklerin kendi duygu ve isteklerini geri plana atarak anneye karşı daha duyarlı olması istenir.Erkekleri ürküten bir diğer konu da budur.
Oysa burada babaya asıl yardımcı olacak kişi de yine eşidir.Her ne kadar hamileliğin verdiği yoğun hormonal dengesizlikler yaşıyor olsa da annenin babayla her şeyi paylaşması ve tüm doktor kontrollerine birlikte gitmeleri babayı da sürecin içine çekmesi bakımından çok önemlidir.Ama en önemlisi, anne ve baba adayının çocuk sahibi olmaya karar vermelerini planlayarak gerçekleştirmeleridir.
Eşlerden birinin bile istemediği bir gebelik baştan sorunları davet etmektir.Özellikle ‘nasıl olsa alışır,zaman içinde kabul eder’ düşüncesiyle hamile kalan kadınlar eşlerini babalık fikrine alıştırmakta ciddi güçlükler yaşayabilirler.
Çocukluklarından itibaren duygularını dışa vurmamayı öğrenerek büyütülmüş olan erkekler, hayatlarını bir anda değiştirebilecek bu kadar önemli bir durumla karşılaştıklarında her şeyi bırakarak kaçıp gitmek isteğine kapılabilirler.
Maalesef ebeveyn olmaya hazırlanmanın belli bir yolu ve yöntemi yoktur.Deneme yanılma yolu ile ve çevresel destekle öğrenilen bir sorumluluktur.Özellikle anneler yakınlarından büyük ilgi ve destek görürken babaların kendilerini dışlanmış hissettikleri unutulmamalıdır.
Yapılan araştırmalar kadınların annelik rolünü benimsemekte babalar kadar zorlanmadıklarını
göstermektedir.Bebek, 6 aylık olduğunda anne ve bebek arasındaki iletişim bir düzene oturmaktadır.Oysa erkeklerde bu alışma sürecinin 18 aya kadar uzadığı görülmektedir.
Annelere önerimiz; bebeklerini hayatlarının tek odak noktası haline getirmemeleri ve işler düzene girmeye başladığı andan itibaren eşlerine daha doğrusu birbirlerine daha fazla vakit ayırmalarıdır.Bebeği aile büyüklerine bırakarak yalnız kalabilecekleri ortamlar yaratmak her iki taraf için de rahatlatıcı ve birleştirici olacaktır.Hatta bunu bir oyun haline getirip beraber vakit geçirmek için fırsatlar yaratmak,tanışmalarının ilk zamanlarındaki buluşmaların tadında
kaçamaklar yaşamak önerilen bir yöntemdir. Yeni hayatları ile ilgili ortak endişeler ve sıkıntılar üzerine konuşmak ancak böyle anlarda mümkün olabilir.
Bebek dünyaya geldikten sonra eşlerin birbirlerine fazla zaman ayıramamaları ve sevgilerini eskisi kadar dile getirememeleri normaldir.Ancak, hayatınızın tam da orta yerine yerleşen ve uyku düzeninizle beraber bütün her şeyi tamamen değiştiren bu minik varlık zaten o sevginin en önemli göstergesi değil mi?
[2012-11-21]