ANA SAYFA » MAKALELER » ANNE & BABA » Yeni Nesil Ebeveynlik ve Sosyal Medyada Otokontrol
Birincisi 2014 yılında yayınlanan ‘Stresine Sahip Çık’ ve ikincisi 2016 yılında yayınlanan ‘Senin Hikayen Hangisi’ kitaplarımdan sonra, ‘Yeni Nesil Ebeveynlik ve Helikopter Aileler’ isimli üçüncü kitabım yayınlandı. Teknolojinin hayatımıza girmesiyle beraber anne baba tutumlarımızın değiştiği ve anne babalar olarak yeni nesil ebeveynlik davranışları geliştirdiğimiz gerçeğinden hareketle, üçüncü kitabımda hem bu değişen tutumlara hem de sosyal medyanın tutumlarımıza etkisi konusuna odaklandım.
1995 sonrası doğan çocukları kapsayan K kuşağını ve Tekno-Dijital kuşak olarak tanımladığım 2000 sonrası doğan çocukları ayrıntılarıyla anlatmaya çalıştım. Geldiğimiz noktada, hem yetişkinler olarak bizleri hem de teknolojinin tam ortasına doğan çocuk ve gençleri etkisi altına alan yeni medya teknolojilerini ve özellikle sosyal medya paylaşım ağlarını ele aldım.
İnternet Çağı Çocukları/Dijital Kuşak, Mobil Cihaz Bağımlılığı, İnternet ve Sosyal Medya Hastalıkları/ E-Hastalıklar, Sanal Zorbalık, Sosyal Medya Bağımlılığı, Sosyal Medya Baskısı, Sosyal Medyada Çocuk Hesapları ele aldığım ve detaylandırdığım başlıca konular olarak öne çıkıyor.
Son zamanlarda üzerinde en çok durduğum konu ise sosyal medyada paylaşım yaparken hem kendimizi hem de çocuklarımızı sosyal medyanın tehlikelerine karşı nasıl koruyacağımız ve nasıl daha güvenli paylaşımlar yapacağımızla ilgili.
İngiliz akademisyen ve sosyal bilimci Prof. Dr. Noreena Hertz, bundan birkaç yıl önce, 13-22 yaş arasındaki gençleri farklı bir kategoriye alarak K Kuşağı tanımını ortaya attı. Hertz’e göre, 1995-2002 arasında doğan bu kuşak üreticiler, yaratıcılar ve mucitler kuşağı olarak tanımlanırken, tanık oldukları olumsuz çevresel faktörler nedeniyle “Karamsar Kuşak” olarak da tanımlanıyorlar.
K Kuşağı ve 2000 sonrası doğan çocukları tanımladığım Tekno-Dijital Kuşak, sanal ortamlarda yer alarak kendilerini var etme ve duygu ve düşüncelerini ifade etme fırsatı bulduklarını düşünürken, anne babaları da geleneksel tutumlarla onları engelleme çabasına giriyorlar. Dolayısıyla günümüzde geleneksel aile yapısından tamamen farklı bir ebeveynliğe geçildiği ve aile içinde anne baba ve çocuk rollerinin neredeyse tamamen yer değiştirdiği görülüyor. Geçmişin geleneksel aile yapısıyla bugünün çocuk merkezli aile yapısı arasında giderek açılan bu fark, çocuk ve gençler ile iletişim kurma konusunda anne babaların zorluk yaşamasının en önemli sebeplerinden birisi. Sonuç olarak, son 10-15 yıl içinde hızla değişen yeni bir kuşak ve değişen kuşağa ayak uydurmaya çalışan bir ebeveyn profiliyle karşı karşıyayız. Bu ani ve büyük değişimler, anne babalar ve çocuklar arasındaki kuşak farkını derinleştiriyor. Aile yapısı ve anne baba tutumları da gelişen teknolojiyle birlikte hızla değişiyor. Geleneksel kimliğimizi korumakla yeni çağa uyum sağlamak arasında bocaladığımız bu süreçte; anne baba olmak, aile olmak, çocuk yetiştirmek gibi kavramların anlamlarını yeniden bulmak ve yeni şartlara uyarlamak zorundayız. Bunun için de öncelikle yeni medya teknolojilerini doğru kullanım konusunda ailelere büyük görev düşüyor.
Ebeveynlerin medya okuryazarlığı konusunda kendilerini geliştirmeleri ve yeni medya teknolojilerini kullanırken bazı noktalara dikkat etmeleri gerektiği görülüyor. Burada dikkat edilmesi gereken nokta, paylaşılan bilgilerin içeriği ve hitap edilen bireyler olarak karşımıza çıkıyor. Bu konuya ışık tutan ‘Sosyal Fayda’ kavramı, günümüzde çok bilinen bir kavram olmamakla birlikte oldukça önemli. Sosyal fayda; herhangi bir olay, etkinlik veya politika değişikliğinin bir bütün olarak topluma sağladığı yarar ve bireylerden başlayarak topluma olumlu dönüşümünü ifade etmektedir. Buradan yola çıkarak, sosyal medyada herhangi bir eylemde bulunmadan önce, üç soruyu yanıtlamak faydalı olur:
Bireylerin bu soruları kendilerine sormaları; otokontrol sağlama ve sosyal medyada karşılaşılabilecek tehlikelere karşı kendilerini koruma açısından olumlu bir etki sağlar. Dolayısıyla bu soruların bir tür güvenlik filtresi olduğu söylenebilir.
Bu konuyla ilgili olarak ‘Senin Hikayen Hangisi?’ isimli ikinci kitabımda yer verdiğim bir öyküyü paylaşmak istiyorum:
‘‘Bir gün bir tanıdık Sokrates’e rastladı ve dedi ki: “Arkadaşınla ilgili ne duyduğumu biliyor musun?’’ Bunun üzerine Sokrates “Bir dakika bekle” diye cevap verdi. “Bana bir şey söylemeden önce senin küçük bir testten geçmeni istiyorum. Buna ‘Üçlü Filtre Testi’ deniyor. Benimle arkadaşım hakkında konuşmaya başlamadan önce, bir süre durup ne söyleyeceğini filtre etmek, iyi bir fikir olabilir. Ona ‘Üçlü Filtre Testi’ dememin sebebi tam da bu.” Birinci filtre, gerçek filtresi… “Bana birazdan söyleyeceğin şeyin tam anlamıyla gerçek olduğundan emin misin?” “Hayır” dedi adam. “Aslında bunu sadece duydum ve…” “Tamam” dedi Sokrates. “Öyleyse, sen bunun gerçekten doğru olup olmadığını bilmiyorsun. Şimdi ikinci filtreyi deneyelim. Yani, iyilik filtresini. Arkadaşım hakkında bana söylemek üzere olduğun şey iyi bir şey mi?” “Hayır, tam tersi…” “Öyleyse,” diye devam etti Sokrates. “Onun hakkında bana kötü bir şey söylemek istiyorsun ve bunun doğru olduğundan emin değilsin. Fakat yine de testi geçebilirsin, çünkü geriye bir filtre daha kaldı. O da yararlılık filtresi! Bana arkadaşım hakkında söyleyeceğin şey benim işime yarar mı?” “Hayır, gerçekten değil.’’ “İyi!” diye tamamladı Sokrates. “Eğer, bana söyleyeceğin şey doğru değilse, iyi değilse ve işe yarar, faydalı değilse bana niye söyleyesin ki?”
Bu, Sokrates’in iyi bir filozof olmasının ve büyük itibar, görmesinin sebebiydi. Sokrates, büyük filozof olmanın verdiği bir öngörüyle ve duyarlılıkla sonu dedikoduya bağlanacak bir konuşmayı kesebilmiş, olası yanlış anlaşılmanın önüne geçebilmiştir.’’
Sokrates’in yüzyıllar önce uyguladığı ve Sokrates’in Konuşma Testi ya da Sokrates’in Üçlü Filtresi olarak bilinen bu yöntemde, paylaşılan bir bilgide ‘gerçeklik’ , ‘iyilik’ ve ‘yararlılık’ olmak üzere üç temel unsur vurgulanmıştır. Bu yöntemin asıl hedefi, herkese açık bilginin birey ve toplum açısından faydalı ve güvenilir olup olmadığının belirlenmesidir. Sokrates’in üçlü filtre yöntemi günümüzdeki yeni medya teknolojileriyle ilişkilendirildiğinde, edinilen bilgilerin ve gelişen olayların paylaşılmadan önce bir tür kontrol mekanizmasından geçirilmesi gerektiğini ortaya koymaktadır. Güvenlik açısından başta çocuklara dair paylaşımlar olmak üzere, sosyal medyada yer alan her türlü paylaşımda bu yöntemi kullanmak olası tehlikeleri tamamen ortadan kaldırmasa bile büyük oranda azaltacaktır. Ebeveynlerin çocuklarına anlamlı ve faydalı bir örnek oluşturması açısından bu tutum oldukça önemlidir.
Sonuç olarak, teknolojinin hepimizi değiştirdiği ve dönüştürdüğü bir gerçek olarak karşımızdayken; teknolojiyle mesafemizi ayarlayabilmemiz ve çocuklara da bu yönde sağlıklı ve güvenli bir örnek olmamız, kontrolsüz ve tehlikelere açık paylaşımların önünü alacaktır.
[2021-01-16]
Bilinçli ya da farkında olmadan sosyal yaşantılarını ve günlük faaliyetlerini ihmal eden, yüz yüze iletişim yerine telefonla konuşmayı ya da mesajlaşmayı ...
Genellikle çocuklarına aşırı bağımlı, titiz ve kuruntulu anne babalarda görülen; sürekli çocuğunu düşünme ve her şeyiyle ilgilenip,her şeyi onun adına düşünme ...
Günümüzde hayat şartlarının getirisiyle, çalışan anneler yoğunlukta. Bazı aileler küçük yaşta kreş/anaokulu eğitimine başlayarak, bazı aileler eve bir yardımcı alarak, bazıları ...
Cerrahi operasyonlar genellikle yalnızca tıbbi açıdan düşünülse de, bu konunun psikolojik boyutları da unutulmamalıdır. Fizyolojik iyileşmenin tam olarak sağlanabilmesi için psikolojik ...