Günümüzde hepimizi en çok etkileyen duygu durumu malumunuz olduğu gibi stres.Yakında çıkacak kitabımda da Stresin yol açtığı sıkıntıları ve nasıl başa çıkacağımızı anlatıyorum. Ama asıl anlatmak istediğim stresi nasıl doğru kullanabiliriz.
Son araştırmalar gösteriyor ki, stres dediğimiz duygu, kontrol edilebilirse hepimiz için çok değerli bir güç haline dönüşebilir. Stresin yararlı ya da zararlı olması tamamen kişisel tutumlarınıza bağlıdır. Su nasıl hayatımızın vazgeçilmez yaşamsal kaynağıysa, stres de o ölçüde yararlıdır. Aslıda şöyle ifade etmek daha doğrudur: Su yararlıdır, çünkü su içmezseniz ölürsünüz. Su zararlıdır, çünkü boyunuzu aşan suya kontrolsüz olarak girerseniz ve yüzme bilmiyorsanız da ölürsünüz. Stres de tam anlamıyla böyle bir duygudur.
Stres çalışma hayatından, gündelik yaşantımıza kadar o kadar olumsuz etkilere sahip ki inanılır gibi değil. Washington Üniversitesi’nden Psikiyatri Profesörü Dr.Thomas Holmes hayatımızdaki değişikliklerin bedensel ve ruhsal sağlığımız üzerindeki etkilerini araştırmış ve şöyle bir sonuca ulaşmıştır:
Geçen bir yıl içinde hayatlarında çok önemli değişiklikler yaşamış olan her beş insandan dördü, önümüzdeki iki yıl içinde önemli bir hastalığa yakalanabileceklerini bilmelidirler.
Stres bir duygu durumuysa ve bu duygu hayatımızın her anında karşılaştığımız bir durumsa bununla nasıl başa çıkılır? Hepimizin en çok soru sorduğu ve en çok takıldığı nokta burasıdır. Stresle nasıl başa çıkabileceğimizi bilmiyoruz. Dikkat ederseniz nasıl mücadele edeceğimizi demiyorum, nasıl başa çıkabileceğimizi cümlesini kullandığımı özellikle vurgulamak istiyorum. Çünkü stres bizim kendi hormonlarımız vasıtasıyla ortaya çıkan bir duygudur ve düşmanımız değildir. Biz düşmanmış gibi muamele ettikçe ve durumu öyle algıladıkça sürekli bir savunma haline geçiyoruz, dolayısıyla abartılı duyguların ve fazladan üretilen hormonların sürekli hale gelmesine, bu sürekliliğin bedenimizi yıpratmasına izin veriyoruz. Tıpkı aşırı temizlik takıntısı gibi düşünün. Temizlik iyi bir şeydir ama ellerinizi sürekli yıkamaya başlarsanız bir süre sonra ellerinizde yaralar açılır. Her şeyde olduğu gibi burada da kararında olmak, dengeyi tutturabilmek önemlidir.
Stresle nasıl başa çıkabiliriz ve nasıl kendi lehimize çevirebiliriz konusunu kitabımda ayrıntılı olarak anlatıyorum. Benim bu yazımda vurgulamak istediğim konu biraz daha farklı: Televizyonlardaki haberler ve programlar. Ne zaman ekran başına geçsem ciddi bir şiddet ve olumsuz haber görüntüleriyle karşılaşıyorum. Haberlerden tutun, magazin programlarına ve dizilere kadar her program insan stresten strese sokuyor. Dolayısıyla ben uzun zamandır televizyon izlemiyorum. Kendimi olabildiğince psikolojik ve görsel-işitsel şiddetten korumaya çalışıyorum. Televizyonlar en özel alanımıza yani evlerimize giren, ne alacağımızdan ne giyeceğimize kadar biz fark etmeden belirleyen ve bizi yönlendiren makineler bildiğiniz gibi. Mümkün olduğunca kontrollü ve seçici olmak gerekiyor. Bu konuda kitap yazan bir insan olarak son günlerde dikkatim program yapan ve sunan insanların nasıl etkileniyor ve streslerini nasıl yönetiyor olduklarına yöneldi.
Kolay bir iş değildir cinayet, ölüm, savaş, tecavüz, hırsızlık haberlerini hazırlamak ve sunmak. Bu insanların ne kadar stres yükü taşıdıkları ve yoğun stres altında yaşadıkları bir gerçek. Acaba ne yapıyorlar, bizi strese sokan programları hazırlayan insanlar stresle nasıl başa çıkıyorlar merak içindeyim. Medyanın sıradan insanlar olarak bizim üzerimizde önemli bir etkisi vardır evet ama asıl medyada çalışan insanlar üzerindeki baskısı çok büyüktür. İşin mutfağında yer alan, yazan,çizen, program yapan, sunan insanların hem bulundukları yeri doldurmak, hem de işlerini doğru yapmak anlamında ciddi bir kaygı ve stres yaşadıklarını sanıyorum.
Bu anlamda uzun süredir takip ettiğim Okan Bayülgen’i anmadan geçemeyeceğim. Bazen ekranda patlamaya hazır bir bomba gibi duran Bayülgen, başarılı bir manevra ile aynı durumu zerafet içerikli cümlelere dönüştürebiliyor. Stresini seviyor ve dinamik tutabiliyor. Aragon “ açıklıkla utanmazlık arasında, hassas bir fark vardır” demiş. Okan Bayülgen söylemek istediğini, niyetini açık açık ama utanmazlık etmeden, uygun ve yerinde cümlelerle, kimi zaman sert kimi zaman şakacı bir eda ile söylüyor. İşinden keyif alan, çağırdığı her konuğu izleyiciyle buluşturan, programında insanları germeden eğlendiren ve düşündüren bir programcı olarak, haftanın 3-4 günü program yapması nedeniyle ciddi stres altında olduğunu düşünüyorum.
Üstelik gündeme getirdiği ve toplumun her kesimiyle buluşturduğu konuları ve konuklarıyla o artık bir fenomen. İzlerken bilgileniyorsunuz, daha önce fark etmediğiniz konuların aslında ne kadar önemli olduğunu görüyorsunuz. Alanında söz sahibi çok değerli insanları konuk ettiği programında farklı görüşlere yer veren ve samimi dille tartışabilen Okan Bayülgen, sanki sokaktaki insanın arkadaşı gibi. ‘Akşam Okan’ı seyrettin mi?’ sözleriyle insanların diline yerleşmişseniz siz başarılı bir programcısınız demektir. Ben Okan Bayülgen’in stresle sağlıklı olarak başa çıkabildiğini düşünüyorum. Özel yaşantısını, eşini, çocuğunu,kazandığı parayı gözümüze sokmadığı için ve bizi ne kadar entelektüel olduğu gibi bilgilere boğmadığı için de kutluyorum.
İçimizin dışımızın magazin, şiddet, savaş,terör, taciz, politika, şike haberlerine bulandığı bu günlerde biz ekran başında çileden çıkıyoruz zaten. Artık toplum olarak stresin uç noktalarında yaşıyoruz.Bunlardan uzak kalmamıza, gün içinde yaşadığımız gerginliği azaltmamıza yardımcı olacak programlara o kadar ihtiyaç var ki..
[2013-12-06]