SERAP DUYGULU

ANA SAYFA  »  MAKALELER  »  GÜNCEL YAZILAR   »  ÇOĞUL ANNELER

ÇOĞUL ANNELER

Çoğul Anneler

Sizin de dikkatinizi çekti mi bilmiyorum ama son yıllarda tuhaf bir konuşma biçimi başladı annelerde. Çocuklarıyla ilgili bir durumdan bahsederken ‘biz’ diyerek konuşuyorlar.
Diyelim ki çocuğun sınavı var, ‘sınavımız var’ diyorlar. Çocuğun babasıyla olan ilişkisinden ya da bir konuşmasından bahsederken ‘babamız böyle düşünüyor’ diyorlar.

Basit bir iki konuşma içinde belki dikkat çekmeyebilirdi bu cümleler ama artık o kadar sık kullanılır oldu ki, gerçekten rahatsız edici bir durum haline geldi. Bu konuşmayı duyanlar için bir rahatsızlıktan bahsetmiyorum, anneler ve çocukları adına hatta tüm aile adına bir rahatsızlık durumu bu.
Bu annelere ben ‘Çoğul Anneler’ diyorum. Aslında ciddi bir sorun bu.
Çocuğun adına konuşmak, onun adına karar vermek, çocuğun babası, kendi eşi için ‘babamız’ demek önemli bir sorun. Sınav ne annenin ne de babanın sınavı, o çocuğun sınavı. ‘Babamız’ derken kastedilen evin erkeği ve bir eş. Baba olarak da sadece çocuğun babası.
Niçin ‘babamız’ diyerek bir kadın kendisini çocuğuyla aynı konuma getirir?
Ya da eşini evdeki herkesin babası olarak konumlandırır? Amaç nedir?

Benzer biçimde çocukla konuşmaya çalıştığım ortamlarda annenin çocuğu adına cevap verdiğini, yorum yaptığını hatta karar verdiğini gözlemliyorum. Neden çocuğun dili olmak ister bir anne? Çocuğuna güvenmediğinden mi, yoksa her şeyi kontrol etmek istediğinden mi?
Bu nedenleri sorgulasak ve çocuklarımızın hayatından rol çalmasak olmaz mı?
Çünkü bu nedenler meselenin çocukla değil, doğrudan annelerimizle ilgili olduğunun göstergesidir. Üstelik bu kadar çoğul yaşamak, çocuklarının adına konuşmak anne adına da çok yorucu ve tüketici bir durumdur. Bir kadın, bir anne doğurup büyüttüğü bir çocuğu neden özgürleştirmesin, neden kendi kanatlarıyla uçması için hazırlayıp serbest bırakmasın ki?

Eğer o anne kendi hayatı üzerinde söz sahibi olamamışsa, çocuğunun hayatında söz sahibi olmak ister. Kendi hayatını yönetip yönlendirememişse çocuğun hayatında kontrol sahibi olmak ister. Çocuğunun özgürlüğünden korkar, çünkü çocuk özgürleşirse anneye bağımlı olmayacak ve anne kendi kendisiyle yüzleşmek zorunda kalacaktır.
Kendi hayatında yapmak isteyip yapamadığı ne varsa hepsi resmigeçit yapacaktır artık ilerleyen yıllarda ve bu gerçekleşmemiş hayaller, geç kalmışlık korkusuyla kaygılardan kaygılara savuracaktır anneyi. O bir türlü bitmeyen ‘işler güçler, çocukların ödevleri, dersleri’ arkasına saklanamayacaktır anne, çocuk büyür de kendi sorumluluklarını taşımaya başlarsa.
Kendisine muhtaç bir çocuk anne için en önemli uğraş, en önemli projedir hayata tutunmak için.

Unutulur her çocuğun kendi kimliği, kendi karakteriyle dünyaya geldiği. Unutulur her çocuğun kendi hayalleri peşinden koşma hakkına sahip olduğu. Çünkü kendi hayallerini gerçekleştirememiş anne baba için onların hayallerini gerçekleştirecek bir yolculuk yapması beklenir çocuktan.
İşte o nedenle mühendis olmak isteyen ama doktor yapılan çocuklara emanet ederiz hayatlarımızı, doktor olmak isteyen ama mühendis yapılan çocukların inşa ettiği evlerde otururuz farkında bile olmadan. ‘Ben doktor olamadım ama sen ol’ diyerek varımızı yoğumuzu önüne serip çocuklarımızın hayallerini satın alırız ellerinden, kendi geçmiş yaralarımızı iyileştirmek için. Ve yeni yaralar açarız kendi çocuklarımızın ruhlarında ve geleceklerinde.
Kimse kendi hayatını yaşamaz, yaşayamaz. Hep ödünç hayatlar kalır ellerimizde.
Bir önceki kuşak bizden alır, biz bizden sonraki kuşaktan alırız emanet hayatları.

Ne büyük haksızlık!.Çoğul anneler yerine kendisi gibi olan anneler olsak, ister 30, ister 40, ister 50 yaşında olalım, kendi amaçlarımızın, kendi hayallerimizin peşinde koşsak, bütün hedefimiz sadece çocuklarımızın okul başarıları değil de ayakları üzerinde durabilen çocuklar yetiştirmek olsa, mutlu, adaletli, şefkatli, vicdanlı çocuklar mesela. Daha güzel olmaz mı hayatlarımız?

Emin olun dünya bambaşka bir yer olurdu.

‘Sevdiğiniz işi yapın böylece bir gün bile çalışmak zorunda kalmazsınız’ demiş Konfüçyüs.

Biz çoğul anneliği bırakalım, çocuklar sevdikleri işi yapsınlar.

Çünkü yaptığı işi sevmek zordur ama sevdiği işi yapmak çok güzeldir.

[2020-01-21]


Paylaşım:

BU YAZILAR DA İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR:

duygusal-1007

DUYGUSAL AÇLIK

Fiziksel herhangi bir neden yokken, kişi sürekli yemek yemek istiyor ve aşırı kilo alıyorsa Duygusal Açlık yaşadığı düşünülmelidir. Duygusal açlık fiziksel açlıktan ...

hastalik-488

HASTALIK PSİKOLOJİSİ

Hepimiz zaman zaman hastalanırız. Hastalıkların boyutu hafif ya da çok ciddi olabilir. Yine bu hastalıklarımızla ve hasta yakınlarımızla ilgili olarak hastaneye ...

tatil-557

TATİL SONRASI UYUM

Tatil Sonrası Sendromu, özellikle son yıllarda birçok insanın yaşadığı bir sorun olarak dikkat çekiyor. Tatil köyleri ve her şey dahil sistemiyle sunulan ...

hos-geldin-ekim-hos-geldin-sonbahar-522

HOŞ GELDİN EKİM, HOŞ GELDİN SONBAHAR

Eylül ayının gelmesiyle beraber nihayet okullar açıldı ve anneler için uzun sayılabilecek bir yaz tatili geride kaldı. Geçtiğimiz yıllarda sadece ana ...


MAKALELER
MAKALELER

Çocuk&Ergen, Yetişkin, Aile, Eğitim, Anne&Baba ... konulu makaleler.

VİDEOLAR
VİDEOLAR

Video arşivi, TV programları...

FOTOĞRAF GALERİSİ
FOTOĞRAF GALERİSİ

Sunum, seminer, söyleşi, eğitim çalışmalarımıza ait fotoğraflar.

BİZDEN HABERLER
BİZDEN HABERLER

Ne zaman neredeyiz? Bizi bu köşeden takip edebilirsiniz?

BASINDA BİZ
BASINDA BİZ

Bizimle ilgili basında yer alan haber, makale ve görseller...

2024. Site içeriğinin telif hakları SERAP DUYGULU'ya aittir.

Avinga | XML