JAPONLARLA TATİL
Son dört yıldır Ayvalık’ta Sarımsaklı’da tatil yapıyoruz çoluk çocuk.Özellikle benim gibi tatil köyü anlayışından sıkılmış insanların sanıyorum dinlenmek ve huzur bulmak için gidebilecekleri müthiş güzel bir yer.
Tatil köyünden sıkılmak derken,denize ulaşmak için dört yüz metre yürümek,yemeğe gitmek için 300 metre yol almak,eskaza odada bir şey unuttuysanız tekrar geri dönmek derken,tatili,tatil köyü içinde yürüyüp telef olarak geçirmekten bahsediyorum. Hele çocukluysanız zaten onların peşinde yoruluyorsunuz,bir de bitmeyen istekleri nedeniyle oradan oraya koşarken hepten harap olabilirsiniz.
Dolayısıyla son dört yıldır tatil anlayışım, odadan çıktıktan sonraki ilk on metrede havuza, sonraki 10 metrede denize ulaşabilmek olarak biçim değiştirmiş durumda.Bir de kulak zarımızı test edercesine gün boyu duyulan gürültülerden uzak,önüm arkam sağım solum,deniz ve kum anlayışıyla artık Ayvalık’tayız. .Hala tarihi dokusunu koruyan Ayvalık,her gidişimde aşık olduğum bir yer olarak bıkmadan sıkılmadan,keyifle tatil yaptığım ve gerçekten dinlenebildiğim yegane yer oldu dört yıldır.Kaldığımız otelde neredeyse aileden biri gibi karşılanıp ağırlanmak da ayrıca bir keyif oluyor.
Artık her köşesini ezbere bildiğimiz otelde ve sahilde,tatil boyunca çevreyi izleme fırsatı buldum bu yıl.Daha önce de gördüğüm ama çok da dikkat etmediğim bir durum var otelimizde.Zaman zaman turizm şirketleri aracılığıyla bir gün ya da iki gün boyunca diğer ülkelerden olduğu gibi Japonya’dan da turistler geliyor.Bu yıl tatilimiz yerli turist açısından oldukça sakin bir döneme denk geldi ve sıklıkla yabancı turistleri ağırladı otel.Ben de hep çok sevimli bulduğum Japonları izleme şansı buldum.
Gözlemlerim çok ilginçti ve özellikle paylaşmak istedim.
Öncelikle çok sakin bir millet Japonlar.Bir tüy gibi sessiz ve yumuşak hareketleri var.Asla gürültü patırtı çıkarmıyorlar.Bağırarak konuşmuyorlar, o kadar sessizler ki hiç konuşmadıklarını bile düşünebilirsiniz aslında.Son derece güler yüzlü ve nazikler.Bana çok ilginç gelen bir durum yaşadım ben.Yemek salonunun kapısında benden önce adım atmış ve neredeyse kapıdan içeri girmiş olan bir Japon erkek,durup kenara çekildi ve eğilerek bana yol verdi.Önce sadece bu adamın böyle bir davranış sergilemiş olabileceğini ve ne kadar kibar bir adam olduğunu düşündüm ama sonra gördüm ki kadın,erkek bütün Japonlar böyle.O kadar saygılılar ki inanamıyorsunuz.
Hemen hemen hepsinin ne kadar minyon ve zayıf yapıda olduklarını biliriz bir çoğumuz. Sebebini ben tatildeyken anladım sanıyorum.İnanılmaz az yemek yiyorlar.Bizim gibi,nasılsa her şey dahil,her şeyden tabağıma doldurayım zihniyetiyle hareket etmiyorlar.Yiyebilecekleri kadar yemek alıyorlar ve tabaklarında asla yemek bırakmıyorlar.
Ortalıkta pimi çekilmiş el bombası gibi dolaşan,sürekli ağlayan,bağıran çığlık atan çocuklar yok.Bizim gibi çocukların peşlerinden koşan,talimat üzerine talimat yağdıran anneler de yok.
Bizim kültürel ve toplumsal olarak unuttuğumuz ya da önemsemediğimiz ne varsa bu Japonlar’da var.
Güler yüzlülük,inanılmaz bir saygı,sessiz ve sakin tavırlar,gösterişten,şatafattan uzak bir giyim tarzı ve davranış,şikayet etmeden bulunduğu ortama uygun yaşam biçimi.
Otelde kaldığımız süre boyunca sürekli izlediğim Japonlar bana geçmişten bu güne kendi değerlerimizden ne kadar çok şeyi kaybettiğimizi gösterdi.
Müthiş bencilleşmiş bir toplum olmuşuz.Sadece kendi mutluluğunun üzerine bir hayat kurmaya çalışan bizler,yaşadığımız toplumun tüm bireyleriyle uyum içinde bir mutluluk yaratamazsak,bireysel olarak da mutlu olmamızın mümkün olmayacağını unutmuşuz mesela.
Her şeyin en iyisi benim olsun anlayışıyla,hiçbir iyi şeyin sürekli olmayacağını,sadece bizim sahip olacağımız iyi şeylerin bile bir süre sonra yetmeyeceğini unutmuşuz.
Biz empati kurmayı,karşımızdaki,yanımızdaki insanların da en az bizim kadar iyi ve güzel olanı elde etmeyi hak ettiğini de unutmuşuz.Yarattığımız sahte mutluluk dünyasında kimseye yer yok,kimsenin olmadığı yerde aslında mutluluk da yok.
Bir yaz tatilinde,Japonlardan öğrendiğim öyle çok şey var ki,ama kendi dünyasına dalmış insanlardan oluşan toplumda kime neyi nasıl anlatacağım konusunda şüphelerim de var.
Biz toplum olmanın uzun yollarında,geçmişten bu güne getirmemiz gereken zengin ve çok insani kültürel değerlerimizi acaba nerede kaybettik,bilen var mı?
Oysa biz çok insan severdik,hayvan severdik,doğa dostuyduk,komşu hatırı bilirdik.Kul hakkı yemez, komşumuz açken tok yatmazdık. Cümle alem,72,5 millet bize imrenirdi,kültürümüz vardı,değerlerimiz vardı, itibarımız vardı,kendimize ve çevremize güvenimiz vardı.Kapımızda kilidimiz yoktu,çünkü ahlakımız vardı.
Demek ki diye düşünüyorum,inançlarını ve değerlerini kaybedince bir millet,yani özetini kaybedince aslında bütününü kaybediyor.
Bir Japon’un selam verişindeki tevazu,karşınızdaki başı eğik duruşu,tamamen size olan saygısından kaynaklanıyormuş,bu yaz tatilinde bunu öğrendim.Bir de ses tonlarındaki yumuşaklık,yüzlerindeki huzurlu ifade ile bana,karşımızdaki insanla nasıl diklenerek konuştuğumuzu hatırlattı.Kendimizi kabul ettirebilmek için nasıl yüksek tonlardan söze başladığımızı,nasıl dinlemeden hep konuştuğumuzu düşündüm.
Bedensel büyüklenmenin,ruhsal küçüklük olduğunu anladım birden.Bu yaz Japonlarla yakın karşılaşmalarım bana bizi biz yapan güzelliklerimizden ne çok şey kaybettiğimizi gösterdi.
Öğrendiklerim güzel,fark üzücü,kaybettiklerimiz çok derindi…
[2013-09-26]