Şimdiki aklım olsaydı,mesela şu yaşımda sahip olduğum bilgilerle 18-20 yaşıma dönebilseydim diyenlerimiz ne çoktur. Şimdiki aklım olsaydı, dünyayı parmağımın ucunda döndürürdüm, diye düşünenlerimiz, şu anda biliyor olduklarımla neler yapardım diye iç geçirenlerimiz, hayıflanıp ah o yıllar diye düşünenlerimiz…
Gerçekten de ne güzel olurdu geçmişe bilgiyle donanmış olarak dönsek. Leb demeden leblebiyi anlasak. Geçmişte yapamadığımız için pişmanlık duyduğumuz ne varsa onların bilincinde olarak o yıllara dönsek ve eksiklerimizi tamamlasak.
Bazen de geçmişe duyduğumuz özlem o kadar ağır basar ki bir an zaman dursa ve o yıllara dönüversek isteriz. Bütün sevdiklerimiz bir arada olsa yine, ölmüş yakınlarımızın eski halleri, o tadına doyulmaz günler kucak açsa bize. Bir adım atsak ve burnumuzda tüten ulaşılmaz günlere dönsek.
En çok özlem duyduğumuz yıllar çocukluğumuza ait olanlardır genellikle. Çok kötü yıllar geçirmiş olsak bile özleriz yine de. Özlediğimiz şey, yaşadığımız olumsuzluklar, yoksulluklar değildir. Çocuk olmanın masumiyeti, yapmak isteyip yapamadıklarımızdır. Ya da annemizin yaptığı kekin kokusu, babamızın yüksek sesi, kardeşimizle yaptığımız kavgaların eğlencesidir.
O yıllarda bizim için anlamı olmayan ne varsa yıllar geçip de yaşlar büyüyünce anlam kazanır, değer bulur. Her sohbet ortamında anlatılır, burnumuzun direğini sızlatan olaylar buruk gülümsemelerle bir kez daha yad edilir. Her anıyı ‘şimdiki aklım olsaydı’ cümlesi bağlar bu güne ya da ‘keşke’ deriz.
’Keşke, annem/ babam yaşıyor olsaydı, keşke o sözü demeseydim, keşke okulumu bitirseydim, keşke onunla evlenseydim (ya da evlenmeseydim), keşke bilseydim, keşke, keşke, keşke..
Hep içimizde bir yerlerde zamanda yolculuk yapmanın, geçmişte kalmış günlere dönmenin özlemi ve hayali vardır. Şimdiki aklım olsaydı, ah bu bildiklerimle o yıllara dönebilseydim.
Ama acaba gerçekten de beklediğimiz ve umduğumuz kadar güzel olur muydu o yıllara dönmek? Mutlu olur muyduk bu güne kadar sahip olduklarımızla, öğrendiklerimizle o yılların kapısını çalmak?
‘ Hadi bakalım ey acemiliklerim, ey hatalarım, ey hayat bana eski oyunlarını oyna da görelim.’ demek aslında hep olmasını beklediğimiz şey midir?
Hiç düşündünüz mü?
Diyelim ki 30 yaşındayız ya da 40 yaşımıza merdiven dayadık. En çok özlediğimiz de lise dönemine ait güzel arkadaşlıklar, çekilen kopyalar, dersten kaçmalar. O zamanlar o kadar toyuz ki, aklımızda hiçbir kötü niyet yok, sadece arkadaşlarla hoşça vakit geçirmeyi düşünüyoruz.
Ve birden aradan geçen bunca yılda edindiğimiz bütün deneyimle, hep arzu ettiğimiz o yıllara ve o yaşa dönüveriyoruz. Sürprize bakın, beden yaşımız 15-17 ama ruh yaşımız, hayat yaşımız 35-40.
Var mı bir cazibesi o yıla dönmenin bunca deneyimle beraber?
Biliyor olacağız çünkü, sınıf arkadaşımızın bize bakışının ardındaki amacı. Cebimizde bir kola parası ya var ya yok, yan sınıftaki arkadaşımız da bize bakıyor mu diye düşündüğümüz zamanla, kırk yılın yaşanmışlığı arasında dağlar kadar fark var.
İşte o fark çok şey fark ettirir hayatımızda. Ve emin olun asla cazip değildir yıllar öncesine uçup gitmek.
Anılara her zaman yer bulabilirsiniz hayatınızda ama yaşanmış yıllar asla yer bulamaz geri döndüğünüzde. Şimdi düşünmeye devam edelim o zaman.
Diyelim ki döndünüz o çok istediğiniz yıllara. Peki bin bir güçlükle sahip olduğunuz ve bu yaşa getirmek için ömrünüzü verdiğiniz yavrularınız ne olacak? Siz eski yıllara dönerken onlar hayatınızda var olmayacak.
Evlilik gününüz de olmayacak, okulu bitirdiğiniz gün de.
Bilmem çok sevimli görünüyor mu ama bütün o yorucu, yıpratıcı süreçleri yeniden yaşayacaksınız ve sonuçta ne elde edeceğinizi bilerek uğraşacaksınız. Üstelik de o kadar olgun, o kadar bilmiş olacaksınız ki, akranlarınızın konuşmaları size saçma gelecek.
Onları çok saf bulacaksınız ve belki de kendinize çok kızacaksınız;’ben nasıl bu kadar aptal olabildim, bu hataları nasıl yapabildim?’ diyeceksiniz. Akranlarınızın sizi dışladıklarını göreceksiniz ve geçmişte yaptığınız konuşmalar, sohbetler eski tadı vermeyecek. Hatta sıkılacaksınız, mutsuz olacaksınız.
İşte günümüzde de bazı çocukların akranları arasında dışlanmasının sebebi de budur. O bazı çocukların farkındalık ve algı düzeyleri o denli yüksektir ki diğer çocuklarla aralarında hep iletişim sorunları vardır. Hep anlaşılmaz olanlar onlardır. Çünkü çoğunluktan farklıdırlar, olaylara farklı açılardan bakarlar. Onlar dahi, üstün, zeki dediğimiz çocuklardandır.
Tam da burada dahilikle delilik arasındaki ince çizgi girer devreye. İşin ilginç yanı bu ince çizgi geçtiğimiz aylarda bilimsel açıdan da doğrulandı.
Macaristan’daki Semmelweis Üniversitesinde, bilim adamlarının yaptıkları araştırmaların sonucuna göre, yaratıcı bireylerde, psikozlarda ve depresyonda da etkili olan ‘Neuregulin 1’ adı verilen bir gen bulunduğu tespit edildi. Bu gen, beynin gelişiminde doğrudan doğruya etkili ve bu genin farklı bir türü ise şizofreni ve manik depresyon gibi hastalıklarla bağlantılı. Dolayısıyla yaratıcı olan bireylerde yapılan testlerde ‘Neuregulin 1’ adlı bu gene sahip oldukları ve aynı zamanda da depresif kişilik özellikleri taşıdıkları saptanmış.
Bütün bu bilimsel veriler bir yana,siz geçmişe şimdiki deneyiminizle dönmeye kalktığınızda, o zamanki arkadaşlarınızın sizi dışlamasının sebebi elbette ki yeni fark edilen bu gen olmayacak. Sizin her şeyi biliyor olmanız, hep doğru olan tahminleriniz, daha olmadan bazı şeyleri en ince ayrıntısına kadar hesap edebilir tarafınız, herkesi rahatsız edecek.
Hatta aileniz bile sizin bu yanınızdan rahatsız olacak, ukala olarak görüleceksiniz. Sevimsiz bir duruşunuz olacak. Üstelik hadi diyelim ki döndünüz geçmişe, ya bu gün çok sevdiğiniz, sizin için çok önemli olan insanlar ne olacak? Onlardan vazgeçebilecek misiniz?
Çünkü asıl hayatınızı oluşturan insanlar onlar. Siz geçmişte onları tanımıyordunuz ve eskiden onları tanıyacağınızı bilmiyordunuz. Ama bu günkü aklınızla, bilincinizle, bilginizle geçmişe döndüğünüzde biliyor olacaksınız. İşte o bilmiş tarafınız herkesi sizden, sizi de herkesten uzaklaştıracak. İşte o aradaki mesafenin adı deneyimdir: Sizin hayat deneyiminizdir.
Deneyimlerinizi kaldırıp bir kenara koyamazsınız, yokmuş gibi davranamazsınız. Çünkü bu gün sizi siz yapan bütün o yaşamış olduğunuz olaylar ve yıllardır. O deneyim şu anki hayatınızda işe yarar. Geçmişe döndüğünüzde kullanmazsınız.
Ne hayat sizin umduğunuz hayattır, ne de siz olmayı beklediğiniz insansınız.
O zaman şimdiye bakmak, bu anın değerini bilmek güzel.
Şimdiki aklınız olsaydı, geçmişte ne yapardınız sorusuna yanıt aramak yerine, şimdiki aklınızla bu hayatınız için ve bu gün ne yapabilirsiniz, sorununa verecek bir yanıt bulmalısınız.
Yanıtınız yoksa, her şey boş.
[2012-11-30]