ANA SAYFA » MAKALELER » GÜNCEL YAZILAR » Toplumda Artan Şiddet Olayları: Nedenleri, Sonuçları ve Çözüm Yolları
Günümüzde toplumun karşı karşıya olduğu en büyük sorunlardan biri, artan şiddet olaylarıdır. Şiddet, topluma ya da bireylere sadece fiziksel zarar vermekle kalmayan; aynı zamanda psikolojik, sosyal ve ekonomik boyutları olan karmaşık bir sorundur. Şiddetin kökenine inmek, onu önlemenin ilk adımıdır. Şiddet hiçbir zaman tek başına ele alınacak bir sorun da değildir. Şiddetin türü ne olursa olsun, o noktaya kadar şiddeti hazırlayan, tetikleyen ve uygulanmasına yol açan pek çok farklı değişken ve etken bulunur.
Şiddetin Nedenlerine bakıldığında:
1. Toplumsal Stres ve Baskı
Toplumda artan ekonomik sıkıntılar, işsizlik, gelir eşitsizliği ve sosyal adaletsizlik gibi faktörler, bireyler üzerinde yoğun bir stres yaratır. Bu stres, zamanla öfkeye ve şiddete dönüşebilir. Örneğin, işini kaybeden bir kişi, kendini çaresiz ve umutsuz hissedebilir, aile düzeni bozulan, kayıplar yaşayan, hastalıklarla uğraşan, kendisini psikolojik, ekonomik ya da fiziksel olarak tehdit altında hisseden herkes geleceğe dönük olarak yoğun kaygı ve stres yaşayabilir ve bu kaygılar kronik hale geldiğince öfkeye, sonrasında şiddete dönüşebilir.
2. Aile İçi Şiddet ve Travmalar
Aile içinde şiddete maruz kalan veya şiddet görerek büyüyen bireyler, bu davranışı normalleştirebilir. Çocukluk döneminde yaşanan travmalar, ileriki yaşamda bireyin şiddete başvurmasına neden olabilir. Özellikle çocukken şiddet görmüş bireylerin, yetişkinliklerinde benzer davranışlar sergileme olasılığı yüksektir. İhtiyaçlarına duyarsız kalınmış, yeterli ilgi ve sevgiyi görememiş, özellikle dezavantajlı bir ailede ya da ortamda büyüyen çocuklar ve gençler kolaylıkla yasa dışı yollara ve şiddet unsurlarına yönelebilir. Aile içindeki güvensiz çatışmacı ortam, sağlıklı kurulamamış ilişkiler, birbirini dinlemeyen ve iletişim kuramayan bireyler, kayıplar, psikolojik ya da fiziksel engeller, ebeveynlerin yokluğu, düşük sosyoekonomik koşullar bireylerin şiddete yönelmesini kolaylaştıran etkenler arasındadır.
3. Medya ve Dijital Etkiler
Şiddet içerikli filmler, diziler, video oyunları ve sosyal medya, bireylerde şiddeti normalleştirebilir. Bu tür içeriklere maruz kalan bireyler, şiddeti çözüm yolu olarak benimseyebilir. Ayrıca, sosyal medyada yayılan nefret söylemleri ve kutuplaşma, şiddeti tetikleyici bir etken olabilir. Günün hemen hemen her saati, hem haber programları hem de magazin programları nedeniyle toplumdaki olumsuz öğelerin ekranlara taşınması, silahların, kavgaların, cinayetlerin yer aldığı diziler bir süre sonra bireylerin şiddeti normal ve yaşamın olağan olayları olarak algılamasına yol açabilir. Bu da empatiden uzaklaşan, duyarlılıktan yoksun bireylerin oluşturduğu mekanik bir topluma dönüşmek demektir. Bunun ötesinde çocuk ve gençlerin doğru bilgiye ulaşabilmeleri, sağlıklı bir sosyal medya kullanıcısı olabilmeleri için medya okuryazarlığı eğitimine ulaşmaları sağlanmalıdır. Bu konuda eğitim kurumlarının sorumlulukları çok önemli ve değerlidir.
4. Psikolojik Sorunlar
Depresyon, anksiyete, kişilik bozuklukları gibi psikolojik rahatsızlıklar, madde bağımlılıkları bireyleri şiddete yönlendirebilir. Bu tür rahatsızlıklara sahip bireyler, duygusal dengeyi sağlamakta zorlanabilir ve öfke kontrolü problemi yaşayabilir. Bu durum, şiddet eğilimlerini artırabilir.
Özellikle gerek aile içinde gerek sosyal çevrede yaşanan veya tanık olunan şiddet öğeleri, bireylerin psikolojik sağlamlığına hasar verebilir, bir takım duygusal ve davranışsal bozuklukların ortaya çıkmasını kolaylaştırabilir. Şiddete uğrayan bireylerin, zaman içinde kendileri de şiddet uygulayan bireyler haline geldikleri sık görülen bir durumdur. Kişi yaşadığı şiddeti durduramadığında, bu durumla başa çıkmak için kendisi de bir şiddet uygulayıcısı olarak, şiddet karşısında yaşadığı acizlik, güçsüzlük duygusunu bastırarak, başkalarını aciz ya da güçsüz durumuna düşürecektir. Ek olarak, diğer pek çok olay gibi, şiddet de öğrenilen ve rol model olarak alınan bir eylemdir.
Şiddetin Sonuçları
Şiddet olayları, bireylerde hem kısa vadeli hem de uzun vadeli ciddi etkiler bırakır. Fiziksel yaralanmaların yanı sıra, travma sonrası stres bozukluğu (TSSB), anksiyete, depresyon gibi psikolojik rahatsızlıklar yaygın olarak görülür. Ayrıca, şiddet gören bireyler, sosyal hayattan izole olabilir, özgüven kaybı yaşayabilir ve geleceğe dair umutlarını yitirebilir. Özellikle son yıllarda sıklıkla gündeme gelen akran zorbalığı ya da sosyal medya linçi de bireyleri içinde yaşadıkları toplumdan uzaklaştırarak, şiddet sarmalının içinde kalmalarını sürekli hale getirebilir.
Toplum açısından bakıldığında, şiddet olayları sosyal bağların zayıflamasına, güven duygusunun azalmasına ve genel huzurun bozulmasına yol açar. Ekonomik olarak da büyük maliyetlere neden olur; sağlık harcamaları, hukuki süreçler ve üretkenlik kayıpları, şiddetin ekonomik yükünü artıran etkenlerdir.
Psikoloji, şiddet olaylarının artmasını çeşitli perspektiflerden ve teorilerden yola çıkarak açıklar. Bu açıklamalar, bireysel düzeydeki psikolojik süreçlerden, toplumsal ve çevresel etkenlere kadar geniş bir yelpazeye yayılır. Psikolojiye göre, şiddet olaylarının artışındaki temel noktalar:
1. Biyolojik Faktörler
Psikoloji, bazı biyolojik faktörlerin şiddet eğilimlerini artırabileceğini savunur. Örneğin, düşük serotonin seviyeleri, yüksek testosteron düzeyleri veya frontal kortekste (beynin karar verme ve dürtü kontrolünden sorumlu bölgesi) anormallikler, bireylerin şiddet davranışlarına yatkınlığını artırabilir. Bu biyolojik faktörler, bireyin öfkesini kontrol etme yeteneğini zayıflatabilir ve şiddet eğilimlerini tetikleyebilir.
2. Davranışsal Öğrenme Teorisi
Davranışsal öğrenme teorisi, bireylerin şiddeti gözlemleyerek ve model alarak öğrendiklerini savunur. Bu teoriye göre, şiddet içerikli filmler, video oyunları veya ailede şiddete tanık olma, bireylerin şiddeti bir davranış kalıbı olarak öğrenmesine yol açabilir. Albert Bandura'nın "Sosyal Öğrenme Teorisi" bu durumu açıklar ve şiddetin, model alma yoluyla nesilden nesile aktarılabileceğini öne sürer.
3. Kişilik Bozuklukları
Psikoloji, bazı kişilik bozukluklarının şiddet davranışlarıyla yakından ilişkili olduğunu belirtir. Örneğin, antisosyal kişilik bozukluğu olan bireyler, empati eksikliği, dürtü kontrolü zayıflığı ve başkalarının haklarını ihlal etme eğilimleri nedeniyle daha fazla şiddet davranışı sergileyebilir. Bu bireyler genellikle sosyal normlara uymakta zorlanırlar ve şiddeti bir sorun çözme yöntemi olarak görebilirler.
4. Travma ve Stres
Psikoloji, travma ve kronik stresin şiddet davranışlarına yol açabileceğini öne sürer. Çocukluk döneminde yaşanan fiziksel veya duygusal istismar, bireylerin ileriki yaşamlarında şiddet davranışları sergileme olasılığını artırır. Travma sonrası stres bozukluğu (TSSB) gibi durumlar, bireylerde ani öfke patlamalarına ve kontrol edilemeyen şiddet davranışlarına neden olabilir.
5. Toplumsal ve Çevresel Faktörler
Psikoloji, bireylerin içinde bulunduğu sosyal ve çevresel koşulların da şiddet eğilimlerini etkilediğini savunur. Yoksulluk, işsizlik, sosyal dışlanma ve adaletsizlik gibi toplumsal stres faktörleri, bireylerde öfke ve hayal kırıklığı birikimine neden olabilir. Bu birikim, zamanla şiddet davranışlarına dönüşebilir. Ayrıca, sosyal normlar ve kültürel değerler de şiddetin kabul edilebilirliği konusunda belirleyici olabilir.
6. Kognitif (Bilişsel) Çarpıtmalar
Psikoloji, bireylerin düşünce süreçlerindeki hataların (kognitif çarpıtmalar) şiddet davranışlarını tetikleyebileceğini öne sürer. Örneğin, "benmerkezcilik" (her şeyi kişisel algılama), "katastrofik düşünme" (en kötü senaryoyu varsayma) gibi bilişsel çarpıtmalar, bireylerin diğer insanları düşman olarak görmelerine ve bu nedenle şiddete başvurmalarına neden olabilir.
7. Grup Dinamikleri ve Sosyal Etki
Psikoloji, grup dinamiklerinin de şiddet üzerinde önemli bir etkisi olduğunu belirtir. Özellikle kalabalıklar içinde bireylerin anonimlik hissi, "deindividüasyon" olarak adlandırılan bir duruma yol açabilir. Deindividüasyon, bireyin kimliğini, bireyselliğini ve kişisel sorumluluğunu kaybettiği durumları tanımlayan bir sosyal psikoloji kavramıdır. Genellikle büyük gruplar içinde ya da anonim kalmayı sağlayan ortamlarda görülür. Deindividüasyonun etkisi altında olan bireyler, normalde yapmayacakları davranışlarda bulunabilirler; çünkü kişisel kimlikleri belirsizleşir ve davranışlarının sonuçlarından daha az sorumlu olduklarını hissederler. Bu durum, bireylerin sosyal normlardan sapmalarına ve şiddet davranışları sergilemelerine neden olabilir. Aynı zamanda, grup baskısı ve sosyal etkiler de, bireyleri şiddete yönlendirebilir.
8. Yetersiz Öfke Yönetimi
Şiddetin artışını açıklayan bir diğer psikolojik faktör, bireylerin öfke yönetimindeki zayıflıklardır. Öfke, doğal bir duygu olmasına rağmen, kontrol edilemediğinde şiddete yol açabilir. Özellikle çocukluktan itibaren sağlıklı öfke yönetimi becerilerini geliştiremeyen bireyler, şiddete başvurma eğiliminde olabilirler.
Psikoloji, şiddet olaylarının artmasını çok yönlü bir şekilde ele alır ve bireysel, biyolojik, toplumsal ve çevresel faktörlerin bu süreçte nasıl rol oynadığını açıklar. Şiddetin önlenmesi için, bu faktörlerin her birinin dikkate alınması ve bireylere, ailelere ve topluma yönelik kapsamlı müdahalelerin uygulanması gerekir. Bu çerçevede, psikolojik destek, eğitim, sosyal hizmetler ve yasal düzenlemeler gibi çok yönlü yaklaşımlar, şiddetle mücadelede etkin olabilir.
Şiddeti engellemenin yollarına bakıldığında pek çok farklı bileşenin dikkate alınması gerektiği görülecektir:
1. Eğitim ve Farkındalık
Toplumda şiddetle mücadele edebilmenin en etkili yolu, eğitim ve farkındalık çalışmalarını artırmaktır. Özellikle çocukluk döneminden itibaren bireylere empati, öfke kontrolü ve iletişim becerileri kazandırılmalıdır. Okullarda ve aile içinde şiddetin zararları hakkında bilgilendirici programlar düzenlenmelidir. Tüm eğitim kurumlarında özellikle öğretmen ve idarecilerin şiddete karşı belirleyecekleri eylem planları ve yaptırımlar, ciddi anlamda caydırıcı etkiler meydana getirebilir. Okul, öğretmen ve aile işbirliği bu konuda çok önemli bir sac ayağıdır.
2. Psikolojik Destek ve Danışmanlık
Şiddet eğilimleri olan bireyler için psikolojik destek sağlanmalı, öfke yönetimi ve stresle başa çıkma konularında profesyonel yardım sunulmalıdır. Ayrıca, şiddet mağdurlarına psikolojik danışmanlık hizmetleri sunulmalı, travma sonrası iyileşme süreçlerinde destek olunmalıdır. Şiddete uğrayan bireyin, yaşadıklarını anlatabileceği ortamlar sağlanmalı ve yalnız olmadığı hissettirilmelidir. Şiddetin küçüğü ya da büyüğü yoktur, şiddet şiddettir ve ister fiziksel, ister psikolojik, ister ekonomik şiddet olsun, aynı şekilde ciddiye alınmalı, aynı bireysel ya da toplumsal duruş sergilenmelidir. Saklanması gereken şiddet, korkması gereken şiddete uğrayan olmamalıdır. Aksine şiddet uygulayan rehabilite edilene kadar sosyal izolasyona alınmalıdır.
3. Yasal Düzenlemeler ve Uygulamalar
Şiddeti önlemeye yönelik yasal düzenlemelerin yanı sıra, bu yasaların etkin bir şekilde uygulanması da kritik öneme sahiptir. Şiddet uygulayanlara yönelik caydırıcı cezaların yanı sıra, şiddet mağdurlarını koruyucu tedbirlerin alınması gereklidir. Ne yazık ki toplumda var olan, şiddet uygulayanın cezasız kalacağı algısı değiştirilmediği sürece ve şiddet uygulayan kişiler uygun, caydırıcı ceza ve yaptırımlarla karşılaşmadıkları sürece, şiddet toplumun bir gerçeği olmaktan çıkamayacak. Dolayısıyla bireyleri ve toplumu tehdit eden her tür şiddet eylemi hukuk ve adalet tarafından da ciddiyetle ele alınmalı ve önleyici her tür eylemle harekete geçilmelidir.
4. Toplumsal Dayanışma ve Destek
Toplumun her kesiminde şiddete karşı dayanışma kültürü oluşturulmalıdır. Komşular, arkadaşlar, aile bireyleri ve sivil toplum kuruluşları, şiddet olaylarına karşı duyarlılık göstermeli ve mağdurlara destek olmalıdır. Şiddet olaylarının yaşandığı ortamlarda,’ aile meselesidir, karışılmaz’ algısı kesinlikle değiştirilmelidir. Şiddete karşı eğitim, bilgilendirme önleme eylem planları oluşturulup acilen harekete geçilmelidir. Bu konuda en iyi bilgilendirme medya kanalları ve sosyal medya platformları üzerinden yapılabilir. Hem şiddetin psikolojik ve fiziksel yönü hakkında bilgi verilmeli hem de şiddet uygulayan bireylerin karşılaşacağı yasal yaptırımlar net olarak anlatılmalıdır. Şiddete karşı en etkili tavır, yetkili ve yönetici kurum ve kuruluşların temsilcilerinin ortaya koyacağı tavır ve bilgilendirmelerdir. Toplumda belirli konumları ve makamları işgal eden insanların, şiddete hiçbir tolerans gösterilmeyeceğini açıklamaları önemli bir caydırıcı etki yaratacaktır.
Sonuç olarak, toplumda artan şiddet olayları, sadece bireyleri değil, tüm toplumu etkileyen ciddi bir sorundur. Şiddetin nedenlerini anlamak ve bu sorunla mücadele etmek için hem bireysel hem de toplumsal düzeyde çaba sarf edilmelidir. Eğitim, psikolojik destek, yasal düzenlemeler ve toplumsal dayanışma gibi çözüm yollarıyla şiddeti azaltmak mümkündür. Unutulmamalıdır ki, şiddet asla bir çözüm yolu değildir; aksine, daha büyük sorunlara yol açar. Bu nedenle, toplumsal huzur ve güvenliğin sağlanması için şiddete karşı hep birlikte mücadele etmek zorundayız.
[2024-09-24]
Mucize olan; bu hayatta sağlıkla var olabilmektir.Her sabah gözümüzü yeni bir güne açabilmek mucizedir, yürüyebilmek,soluk alabilmek,yorulmak,hissetmek,duygulanmak ve duygularımız olduğunu bilmek mucizedir. ...
Aşk maalesef her zaman karşılık gören bir duygu değildir.Aşk ölüm kalım meselesi de değildir.Bir yürek işidir,bir onur işidir ve gerçekten insanca ...
Sigara, bilindiği gibi toplum içinde en kolay ulaşılan, en kolay bağımlılık yaratan ve aleni ya da gizli pek çok insanın kullandığı, ...
İstedikleri kadar şiddete yönelik yasalar koysunlar, istenildiği kadar şiddete karşı olduğunu açıklasın bazı yetkililer; görüyoruz ki henüz bir arpa boyu bile ...