Bir çoğumuz duymuştu belki ama ne olup bittiğinin çok da farkında değildik. Ne zaman ki 31 Mayıs da Taksim Gezi Parkında bekleyenlerle polis karşı karşıya kaldı, durumun ne olduğunu o zaman anladık.Yeni bir düzenleme nedeniyle yılların Gezi Parkındaki ağaçların söküleceği haberleriyle önce küçük gruplar halinde başlayan protestolar, giderek artan katılımcılarla neredeyse her yerde toplu eylemlere dönüştü. Ortalık bir anda karıştı, çatışmalar, kavgalar, biber gazlı müdahaleler derken, günlerdir eylemlerin yöntem değiştirerek de olsa sürdüğünü izliyoruz. Bu süreçte 5 insan hayatını kaybetti. Olayların en can yakıcı tarafı da bu oldu. Ciddi yaralanmalar ve hayatını kaybeden 5 insanımız.
Karşı düşüncelerde de olsa, sizin gibi de düşünse, ortak nokta aynı; ülkemiz insanı olan, bir anne tarafından dünyaya getirilip büyütülmüş, 5 insan evladı. Yaratılmış 5 insan. Çok farklı şekillerde kolaylıkla çözülebilmesi gereken ama nedense bir türlü çözülemeyen ve bana göre insan hayatı yanında hiçbir önemi olmayan sebeplerden dolayı hayatını kaybetmiş 5 gencecik insanımız.
Bizler şimdi hayatlarımıza devam ediyoruz, ben bu satırları yazarken ya da siz bu cümleleri okurken hayat devam ediyor olacak yine. Ölen 5 insanımız için devam etmeyen hayat bizim için şu an, şu dakika itibarıyla devam ediyor. Şimdi o annelere, o eşlere sorabilir misiniz hayatları nasıl? Bundan sonra nasıl olacak?
Bunları neden böyle uzun uzun yazıyorum? Tüm bu toz duman arasında gözden kaçırdığımız şeyler var çünkü. Televizyonlarda izlediğimiz bunca olumsuz görüntüden hepimiz çok olumsuz etkileniyoruz. Özellikle sosyal ağlar olarak bildiğimiz paylaşım platformlarındaki her bilgiyi doğru kabul edip, takip ettiğimizden içimizde giderek büyüyen öfke, hırs, isyan duygularını da biriktirdik. Asıl üzücü tarafı bu durumdan çocukların da etkilenmiş olması. Hem yanlarında konuşmalarımızdan, hem belki de eyleme katılıp çocuklarını yanlarında götüren anne babalardan, hem de izledikleri görüntülerden dolayı çocuklar da çok etkilendiler. Bütün bunların adı aslında; Toplumsal Şiddet!
Hepimize uygulanan bir şiddet türü ve içinde hemen hemen her şey var. Hangi düşünceden ya da inançtan yana olursanız olun, düşündüklerinize yönelik hakaret, sözel saldırı, hatta belki fiili saldırı, görüntü ve haber yoluyla saldırı, çocukların olumsuz etkilenmelerine zemin hazırlamak yoluyla saldırı, hepsi var.
Hatta belki de en önemlisi toplumun geneline ve gidişata yönelik geliştirdiğimiz güven kaybı. Yarınımızdan endişe ediyoruz. Bir tür pasif savaş alarmı yaşıyoruz. Ne olacak, bundan sonra ne yapacağız, ne düşüneceğiz karmaşası ve dengesizlik her birimizi esir alıyor. Fark etmiyoruz belki ama terörize olmak tam da böyle bir duygu aslında.
Toplumu oluşturan bireylerin topluma ait güven duygusunu yitirmesi, korku ve endişeye kapılması, panik havası oluşması. Hepimizin kendine göre düşünceleri, inançları, değerleri var elbette. Bu hiçbirimizin bir diğerini kendisi gibi düşünmeye ve davranmaya zorlayamayacağını da getiriyor. Bütün bunlar kişisel inanç ve tercih özgürlüğü kapsamındadır. Buna rağmen başkalarını kendisi gibi düşünmediği için yargılayan insanların çevremizde yarattığı kaos yani karmaşa hepimizi esir alıyor.
Fikrimizi söylemeye, inandıklarımız uğruna mücadele etmeye korkuyoruz. Bu korku da toplumsal şiddetin bir parçasıdır. Kimse herkesi kendisi gibi düşünmeye zorlayamaz ama kimse de başkasına farklı düşündüğü için saygısızlık yapamaz, küfür edemez, hakaret ve tehdit edemez. Ama ediyoruz!
Yanlış olan sadece bu: Başka düşünce ve değerlere tahammülsüzlük. Bir kişinin tahammül edemeyişi maalesef kar topu gibi büyüyor, çoğalıyor, artıyor. Önünde durulamaz hale geliyor. O nedenle en ufak kıvılcımlar toplumu ateş topuna çevirebiliyor. Oysa hepimiz de şiddetten şikayet ediyoruz. Öyleyse bir yerlerden başlamak lazım. Anne olarak, üreten, doğuran kadın olarak bu öfkelerin önüne geçmek gerek. Yoksa bu şiddet hepimizi giderek daha fazla etkisi altına alacak. En azından çocuklarımız için, onlara örnek olmak için başka düşüncelere de tahammül etmeyi öğrenmek zorundayız. Yoksa hepimiz toplumsal bir şiddetin öznesi olmaya devam edeceğiz..
[2013-10-03]