Aslında bütün dünya kıskanç da diyebiliriz.Doğduğumuz anda öyle bir dünyaya gözlerimizi açıyoruz ki hayatın kendisi bile rekabet üzerine kurulmuş.Annesinin karnında kendisini dünyanın merkezi zannederek büyüyen bebek doğduktan bir süre sonra anlıyor ki aslında tek değil.Başkaları da var.Hatta öncelikle baba denilen bir varlık var ve annesinin sevgisine ortak.İlk çekişme ve kıskançlık burada başlıyor.
Çocuk önce babasını annesinden ya da annesini babasından kıskanıyor.Kardeşler de varsa durum daha vahim.Bir de onları kıskanıyor.Ya da onlar tarafından kıskanılıyor.
İş bu kadarla da kalmıyor. Çocuk okula başlıyor ve görüyor ki daha başarılı,daha güzel,daha uzun boylu,daha iyi konuşan,daha iyi giyinen,daha fazla sevilen başka çocuklar da var.
Yanında oturan arkadaşının kalemi daha güzel,öndekininse gözleri..
Oysa her birimiz ayrı güzelliklere sahibiz.Her birimizin hayatında çok iyi yaptığı ya da çok iyi bildiği bir şeyler mutlaka var.İlle de her konuda en iyi olacağız diye bir sözleşmeyle doğmuyoruz.İmrenmek başka bir şey.
Bir diğerinde gördüğü ve hoşlandığı her şey için ‘keşke benim de olsa…!’ demek ayrı; ‘onda var,neden bende yok ?’ demek çok ayrı şeyler.Bu ayrımın adı da kıskançlık! Hatta çekememezlik..
Biraz büyüyüp akıl aşk meşk meselelerine ermeye başlayınca kıskançlığın yanına rekabet duygusu da gelip yerleşiveriyor.
Hem birisini seviyoruz,sevdiğimizi kıskanıyoruz hem de sevdiğimiz insanı sevebilecek başkalarına karşı rakip durumuna geliyoruz.Hem av hem avcı olma durumu yani.İşler iyice karışıyor.
İş yaşamında en sevilen eleman olmak için rekabet,en yüksek maaşı almak için rekabet, yükselebilmek için rekabet.Rekabet edemediği yerde kıskançlıktan deliye dönmek,kendi kendini yiyip bitirmek.
Ama kıskançlığın en çekilmez olduğu durum kadın erkek ilişkilerinde ortaya çıkıyor.Nereden uydurdular bilinmez ama çok şatafatlı bir sözle de kıskançlığı kabul edilebilir bir hale getirme çabaları,büyük büyük sözler:Seven insan kıskanır…Bundan büyük yalan yoktur herhalde. İşimize geldiği için de büyük bir hevesle inanıyoruz buna.
Seven insan neyi kimden kıskanır belli değil.Seviyorsanız ve sevdiğiniz kişi de sizi seviyorsa zaten ortada bir sorun yoktur.Ama sadece siz seviyorsanız ve sevdiğiniz kişi sizi sevmiyorsa kafasına silah dayayıp sizi sevmesini sağlayamazsınız.Zorla güzellik olmaz kısacası.
Sevip seviliyorsanız ve yine de kıskanıyorsanız aslında ciddi olarak bir özgüven eksikliği yaşıyorsunuz demektir.Kıskançlığa bu gözle bakmak çoğumuzun işine gelmez.
Ancak durum bu kadar basittir.Kendine güvenen,sevdiği insana güvenen,yaşadığı ilişkiye güvenen hiç kimse karşısındaki insanı kıskanmaz.Kıskançlık adı altında kendine olan güven eksikliğinin ezikliğini sevdiği insanı bunaltıp cenderelere sokmak için kullanmaz.
Kıskançlık aslında bir çeşit çaresizliktir de.Kendi değerlerinin farkında olmayan insanların çaresizliği, karşısındaki insanın değerlerine ulaşamayacak olmanın çaresizliği,sevdiği insan olmadan bir hiç olacağını düşünmenin çaresizliği.
Kıskançlığın insanın doğasında var olduğu ve doğal olduğu söylenir.Bu söze göre bizim vahşi ve saldırgan varlıklar da olmamız gerekiyor.Doğamızda bu da var çünkü.
Eğer evrimleşme tarihimiz boyunca doğamızda var olan her şeyi taşıyor olsaydık,yamyam olmamız da gerekirdi.Hala sosyal toplum bilincinden uzak,ilkel kabileler halinde yaşıyor olmalıydık. Doğamızda var deyip işin içinden kolayca sıyrılmamız mümkün değildir.
İnsan doğasında iyi kötü,güzel çirkin,doğru yanlış,saldırgan sakin,uyumlu uyumsuz,kısacası olumlu ve olumsuz her tür duygu vardır.Biz uygarlaştığımız ölçüde olumsuz duygularımızı törpüler,olumlu duygularımızı ön plana çıkarırız.
Kıskançlık da böyledir.Bunun ne kararı vardır,ne sınırı.Kıskançlık kıskançlıktır.
[2013-04-07]