Çevremizde yaşanan her türlü olumsuzlukta insan olarak tepki gösteriyoruz. Bize ne oldu, neden bu kadar duyarsızlaştık diyoruz. Bazen isyan ediyor, artık düzelemez noktalara geldiğimizi düşünüyoruz. Haklı mıyız, evet haklıyız.
Ancak bu noktaya gelmekte kendi kusurlarımızı görebiliyorsak, ne kadar iki yüzlü bir topluma dönüştüğümüzü kabul edebiliyorsak durum o kadar ümitsiz değil demektir. Hala birçok şeyi düzeltme şansımız vardır.
Kendimizi sorgulamadan, yani çok bildiğimiz o sözde olduğu gibi ‘İğneyi kendimize, çuvaldızı başkalarına batırmadan’ dürüst olduğumuzdan da söz edemeyiz.
İki yüzlüyüz çünkü; başkaları yaptığında kınadığınızı, aynı fırsatı ele geçirdiğinizde siz de yapıyorsanız hiç şikayet etme hakkınız kalmıyor. Mesela;
- Randevu almakta zorlandığınız hastanelere bazı insanlar tanıdıkları vasıtasıyla kolaylıkla gidebiliyor ve tedavi olabiliyor. Çünkü elleri kolları oraya ulaşan yakınları var. Oysa bu haksızlık, siz hala randevu bile alamamışken, sıra beklerken başkaları sizin hakkınızı gasp ediyor, kolaylıkla işlerini hallediyorlar.
Peki ya siz? Sizin de tanıdığınız olduğunda aynı şeyi yapmayacak mısınız?
- Trafikte gidiyorsunuz, birileri hatalı solama yapıyor, kazalara neden oluyor, yayalara çarpıyor, emniyet şeridini ihlal ediyor, bazıları ise sahip oldukları makamları kendilerine özel üstünlük elde etmek için kullanıyorlar. Siz de aynı trafiktesiniz ve yasalara uyuyorsunuz. Uymayanların hiçbir şey olmamış gibi zor durumlardan sıyrılmaları sinirinizi bozuyor. Şikayet ediyor, söyleniyorsunuz.
Peki ya siz? Kontrol olmadığını bildiğiniz yerlerde emniyet şeridine girmediğinizi, kırmızı ışıkta geçmediğinizi, ters yola girmediğinizi, park edilmez levhası olan yerlere park etmediğinizi söyleyebilir misiniz?
- Hakkınızda dedikodu yapılmasını istemiyorsunuz. İnsanların gereksiz merakından bıkıp usandınız. Gerçek olsun ya da olmasın ileri geri konuşulmasından rahatsız oluyorsunuz. Herkes kendi işine baksa ne güzel olur diye düşünüyorsunuz. Hele hele çocuklarınız hakkında konuşulmasından hiç hoşlanmıyorsunuz. Kimsenin arkanızdan konuşmasını istemiyorsunuz. Haklısınız. Kim ister ki hakkında ileri geri konuşulmasını? Kendi hakkını savunamayacağı ortamlarda dedikodusunun yapılmasını?
Peki ya siz? Siz de arkadaşlarınızın dedikodusunu yapmıyor musunuz? Çocuklarının başarılarını ya da başarısızlıklarını, iş durumunu, eşiyle ilişkilerini konuşmuyor musunuz? Öğrendiklerinizi başka arkadaşlarınızla paylaşmıyor musunuz? Başka insanların özel hayatlarına hiç hakkınız olmadığı halde girmiyor musunuz? O hayatlara dair öğrendiklerinizi, ya da size sır olarak verilenleri daha başka yakınlarınıza ‘aman benden duymuş olma, aramızda kalsın’ cümleleri eşliğinde anlatmıyor musunuz?
- Bir iş başvurusu yapıyorsunuz. Donanımlarınız da gayet iyi. Bu işe en uygun adaysınız. Sınavlar varsa onları da geçiyor, iyi bir puan alıyorsunuz. Ancak bir bakıyorsunuz iş için siz değil, üst düzey yakını olanlar seçilmiş. Hakkınızın yendiğini düşünüyorsunuz. Elbette yine haklısınız.
Peki yaz siz? Siz de benzer iş görüşmeleri için elinizde ‘Hamili kart sahibi yakınımdır’ yazan bir kart olsun istemez miydiniz? Böyle bir kart olsa bu kart vasıtasıyla iş görüşmesi yapmaz mıydınız? Şu anda bile daha iyi bir işe, daha iyi bir gelirle başvurmak için üst düzey bağlantıları olan insanlara ulaşmaya çalışmaz mısınız?
- Bazı tanıdıklarınızın bazı başarılar elde ettiğini görüyor ve geldikleri noktaları hak etmediklerini düşünüyorsunuz. Elinizdeki imkanları zorlayarak onları bulunduğu yerden indirmeye çalışmak istemediğinizi ya da kendinizi de o noktalara getirmeye çalışmadığını iddia edebilir misiniz? Kıskanmadığınızı, aksine onların geldikleri yerlere çok çalışarak geldiklerini ve bu başarıları hak ettiklerini söyleyebiliyor musunuz? Yoksa içinizde bir yerlerde kıskançlık, kızgınlık, hırs duyguları ayaklanıyor mu? Niye ben değil de o? Soruları aklınızı mantığınızı kurcalıyor mu?
- Muhtemelen siz de yalan söylemez, size de yalan söylenmesini sevmezsiniz. Birçoğumuz sütten çıkmış ak kaşıklarız malum. O kadar dürüstüz ki, her sözümüz, her hareketimiz zemzem suyunda aklanmış misali çok doğru. Siz de Elif gibi dümdüz, dosdoğru ve çok dürüst olduğunuzu düşünüyor ve hatta iddia ediyorsunuz eminim. O zaman davet edildiğiniz yere gitmediğinizde aslında hiç olmamış bir dayının cenazesini, hiç yaşanmamış bir hastalık bahanesini söylemiyorsunuzdur. Eşinize, çocuklarınıza, anne babanıza, arkadaşlarınıza asla ve asla yalan söylemiyorsunuzdur. Hatta yalanlarınız pembe veya beyaz olarak renk değiştirmiyordur.
Bütün bu yazdıklarıma ‘asla, hayatta yapmam, hiç benim tarzım değil’ diyorsanız hemen dönüp sırtınıza bakın. Muhtemelen hidayete erdiniz ya da şeffaf kanatlarınız çıkmak üzeredir. Bundan sonraki hayatınıza melek olarak devam edebilirsiniz. Yok hala kanatlarınız çıkmamışsa, kalbinize, vicdanınıza, düşüncelerinize ve duygularınıza yeniden göz atın. Yüzleşmekten kaçındıkça yapılan yanlışların doğru olduğunu düşüneceksiniz. Oysa yanlış, yanlışla düzelmez ve herkes yanlış yapmaya devam ederse doğruya asla ulaşamayız.
Kendimizle yüzleşmek, kendimiz için istediklerimizi başkaları için de isteyebilmektir. Kendimizi layık gördüğümüz her güzelliğe başkalarının da layık olduğunu bilmektir. Başkaları yaptığında yanlış diye eleştirdiklerimizi başkalarına yapmamaktır ve insan olmanın en önemli şartı, kendinin ve yaptıklarının farkında olmaktır.
[2015-04-25]
Yıllar geçip,yaşlar 50-60 olunca önce aynada fark edilir değişiklikler.Önceleri çok önemsenmeyen,bir iki düzeltmeyle göze batmayan hafif değişimler olarak ...
Bir kadın öldürüldüğünde sadece bir kadın ölmüş olmuyor. O annenin yavruları, çocukları da ölüyor biliyor musunuz?
Son yıllarda adını sıklıkla duyduğumuz Alışveriş Hastalığı aslında ciddi bir davranış bozukluğudur. Alkol ve madde bağımlılığı gibi tedavi ...
Cerrahi operasyonlar genellikle yalnızca tıbbi açıdan düşünülse de, bu konunun psikolojik boyutları da unutulmamalıdır. Fizyolojik iyileşmenin tam olarak sağlanabilmesi için psikolojik ...