Sosyal Medya dediğimiz mecranın gün geçmiyor ki hayatımızda iz bırakan bir haberi olmasın. Bu kez sosyal medyanın haber olmasına sebep olan konu maalesef çok üzücü bir olaydan kaynaklanıyor. Artık sosyal medya uğruna ölmek de yeni bir durum kavramı olarak sosyal medya literatürüne girdi.
Aile içinde ortaya çıkan iletişim sorunlarının belki de en önemlisi sağlıklı oluşturulamamış anne baba ve çocuk ilişkisidir. Böyle ailelerde kurallar net değildir hatta duruma ve keyfiyete göre değişir.
Sosyal medya ilginç bir biçimde psikolojimizde derin izler bırakmaya devam ediyor. Hatta tipik depresyon durumu var. Özellikle başkalarının yaptığı paylaşımlara bakarak, kendisini yetersiz görenler ya da aksine kendisini herkesten daha üstün görenler olarak farklı ruh halleri arasında git-gel’ler yaşayan bir kitle var.
Evlilikler, iki farklı insanın bir ömrü iyi ve kötü anlarda birlikte olmak ve birbirine destek olmak amacıyla paylaştıkları bir hayat yoludur. Bir yuva kurulurken amaç uzun yıllar boyunca omuz omuza, sırt sırta vererek zorlukları aşmak, sıkıntıların birlikte üstesinden gelmektir.
Kabul edelim ki bilgisayarlar artık hayatımıza girdi ve buradan geri dönüş yok. Tüm işlemler artık internet üzerinden yapılıyor. Herkes bir tık ötenizde. En sevdiğiniz insanlara isimlerinin başına bir @ işareti koyarak ulaşabiliyorsunuz.
Sosyal Medya hayatımıza girdiğinden beri, gün geçmiyor ki olumsuz etkilerinden biriyle karşılaşmayalım. Doğru kullanmayı öğrendiğimizde pek çok yararı olan Sosyal Medya artık resmen boşanma sebebi.
Eğer internet ve sosyal medya tüm zamanınızı alıyorsa, eliniz sürekli telefonun tuşlarında, gözünüz sosyal medya hesaplarında ise, her fırsatta ne olup bittiğini kontrol etme ihtiyacı duyuyorsanız birçoğumuz gibi siz de bir FOMO hastası olabilirsiniz.
Okulun amacı çocuklara sadece akademik eğitim vermek değildir. Öncelikle çocuklarımızın sağlığı ve okuldaki güvenliği önemlidir. Güvenliğini sağlayamadığınız çocuğa akademik olarak bir şey veremezsiniz.
Çocukların elinden çocukluklarını aldık, sokakları aldık, oyunlarını aldık, masumiyetlerini aldık. Onları taciz eden, tecavüz eden, şiddet uygulayan, ihmal eden yetişkinler dünyasıyla tanıştırdık.
Çocuklar alışveriş merkezlerinin mermer ve taş zemininde değil, doğal zeminde, toprakta, çimende koşup oynamalılar.
Büyüme çağındaki çocukların eklem yerlerindeki dokular uyarılmaya ihtiyaç duyarlar.
Bundan bir on yıl kadar önce sosyal paylaşım ağları hayatımızın bu kadar içinde değilken, ya da biz sosyal ağların içine henüz bu kadar dalmamışken, yani daha sıradan hayatlar yaşarken sosyalleşmek dediğimiz kavram, eş dostla görüşmek, arkadaşlarla konuşup sohbet etmek için bir araya gelmek, hafta sonunu bir yerlerde geçirme planları yapmak şeklinde bir içeriğe sahipti.
Sosyal medya ya da internette gezinirken klasik güvenlik önlemlerini almadan yapacağınız her hareket gelecekte sıkıntılar yaşamanıza sebep olabilir. Çünkü artık hepimizin Dijital kimlikleri ve dijital izi var. Tıpkı parmak izi gibi.
İyiliğin ve kötülüğün, hatta ahlakın ve erdemli davranmanın doğuştan sahip olduğumuz özellikler ya da duygular olduğunu söylesem ne dersiniz?
Günümüzde sahip olunan imkanların artması, kalitesi ve anne babaların bilinçlenmesiyle doğru orantılı olarak çocukların daha zeki oldukları, teknolojiyle daha hakim oldukları bir gerçek.
Pek çok insan için bağımlılık halini alan sosyal medya ve sosyal ağlar, psikolojinin de ilgi alanına girdi. “Sosyal ağ” tarzındaki ortamlarda neleri paylaştığımız; kişilerin sosyal ağlarda kişisel bilgi ve fotoğraflarını paylaşmalarının psikolojik temelleri
Sanal zorbalıkta sadece kişiyi hedef alan bir saldırıdan çok aileyi ve yakınları hedef alan tehditler de olabiliyor. Gençler içine düştükleri durumu kolaylıkla ailelerine açıklayamıyorlar, onların zarar görecekleri korkusundan dolayı korkunç bir kısırdöngü yaşayarak, kendi hayatlarından vazgeçmeye kadar varan olumsuz sonuçlara yönelebiliyorlar.
Gençlerin özellikle ergenlik döneminde meraklı ve dışa dönük bir yapı sergilediklerini biliyoruz. Bu yaşlar aynı zamanda 'çete çağı' olarak bilinir ve çocukların tehlikelere de en açık oldukları dönemdir.
Ürettiğimizden daha çok tüketerek yok oluyoruz. Ektiğimizden daha çok biçtiğimiz için yok oluyoruz. Diktiğimizden daha çok kestiğimiz için, aynılıklara değil ayrılıklara odaklandığımız için yok oluyoruz. Topluca, toplumca cinnet getiriyoruz.
Elbette her zaman olduğu gibi bu tip olaylardan en çok çocuklar etkileniyor. Öncelikle güven duygusunu kaybediyorlar. Sürekli olumsuzluğun olduğu ve yaşandığı bir yerde ciddi kaygılar geliştirebiliyorlar.
Eylül ayının gelmesiyle beraber bütün anne babaları yeni eğitim yılının heyecanı sardı.
Okula yeni başlayan çocukların heyecanı ayrı, okula devam edenlerin ayrı, farklı bir eğitim düzeyine geçen çocukların ve ailelerin telaşı ayrı.